Ne fena

Bir tek bu konuşuluyor...

Gelenlerle, gidenlerle...

Oturanlarla, kalkanlarla...

Sokakta, arabada, markette, evde...

Hayatın normal gerekleri ortadan kalktı, olağanüstü ölçülerle davranmaya başladık.

Sadece şu soruların cevabını arıyoruz:

Bu nedir, nasıl bir şeydir?

Darbenin ayak sesleri midir?

Haklı bir müdahale midir?

Yoksa demokrasiye vurulan bir balta mıdır?

Hangi taraf haklıdır?

* * *

Sıkıcı mıkıcı ama...

Budur.

Bununla yatıp kalkıyoruz.

Televizyonda ve gazetelerde yapılan bütün işler gümbürtüye gidiyor.

Hem dışımızdaki hem de içimizdeki hayata kaos hákim oluyor.

Hürriyet’in başlığı kendini bir kere daha doğruladı.

"Eller kaosa kalktı."

İşte şimdi o kaos, bırakın dışımıza, içimize çöreklendi.

Hiçbir duygu kesmiyor şimdi insanı.

Benim de tatilimin içine etti.

Allahtan son günlerine denk geldi.

Bana ne oluyor, ben de anlamıyorum, siyasetle ilgili biri değilim.

Ama ucu bana da dokunuyor.

Öyle tuhaf bir şey ki, içimden yaptığımız o güzel seyahati bile anlatmak gelmiyor.

Eminim siz de farklı bir halde değilsiniz.

Sanki bir şeylerden keyif alırsak, ayıp olurmuş gibi, memleket bu kadar karışıkken, başka şeylerden söz etmek uygun düşmezmiş gibi.

İnsanın yemek yiyesi gelmiyor, içki içesi, dans edesi, hatta sevişesi...

"Yok boş ver şimdi" diyorsun.

"Bu kadar büyük bir olay olurken..."

"Kal" geliyor insana, kal!

Ay ne fena.

Zevkler, renkler yok oluyor.

Acilen bu duygudan kurtulmak gerekiyor.

Ama nasıl...

Apple’ın muhteşem patronu

Dönüşte uçakta Fortune Dergisinde Apple’ın CEO’suyla yapılmış bir söyleşi okudum.

Steve Jobs.

Uzun zamandır hayran olabileceğim bir erkek arıyordum.

Şöyle "Ah ahhhh" diyebileceğim biri.

Aklına, bedenine, gülümseyişine, karizmasına, yaratıcılığına, işteki başarısına, hayata bakışına imreneceğim, özeneceğim biri...

Çünkü beni artık Johny Depp’ler Brat Pitt’ler ilgilendirmiyor.

Jack Nicholson da çok yaşlandı.

Bana ara bir yaş gerekiyor.

"Hayat çok kısa yapmak istediğimiz bir sürü şeyi yapamadan öleceğiz... Bari o zaman yapabildiklerimizi mükemmel yapalım!" diyen çok hırslı patron Jobs.

Apple’ın her şeyi.

O kadar ki, acaba bir kamyonun altında filan kalırsa o şirkete ne olur bahisleri oynadıkları bir isim. iPod ve İphone onun himayesinde çıkmış ürünler. "Başarımızın sırrı basit" diyor "Bizi baştan çıkarmayan hiçbir ürün yaratmıyoruz..."

Bir de işe aldığı insanların, evet, akıllı olmasını istiyor, ama daha çok istediği, Apple’a aşık olmaları. "Gerisi geliyor zaten" diyor. Bayıldım ben buna. Yaptığın işe (ve çalıştığın şirkete) aşık değilsen zaten, geçmiş olsun. Olmuyor, olamıyor...

Kaçımız çalıştığımız şirkete aşığız sizce?

Zayıflayana ve sigarayı bırakana ikramiye

Time da "Dünyayı Değiştiren 10 fikri" kapak yapmış.

Orada okudum.

Günümüz şirketleri çalışanlarının sağlığı ile yakinen ilgili.

Hayır, merhametli ve iyi kalpli oldukları için değil.

İş verimini düşündükleri için.

Çünkü personel hastalanınca kim zararlı çıkıyor?

Patron.

Benim çok hoşuma gitti, Verizon Wireless, Microsoft ve Dow Chemical bir süredir kilo veren ya da sigarayı bırakan çalışanlarını ikramiye ile ödüllendiriyormuş.

Hürriyet’e de aynı şeyi yapmasını öneriyorum.

Artık binada sigara içemezsiniz demek, yeterli değil.

Özendirici bir şey olması gerekiyor.

Bir havuç.

Havuç bu, ikramiye.

Bence şahane fikir.

Hürriyet’in 60. yılında hayata geçebilir, ne dersiniz?
Yazarın Tüm Yazıları