NATO falcısı

ÖYLE uzun boylu değil, henüz on yıl önce aşağıdaki gelişmeyi kim öngörebilirdi?

Yani, kim tasavvur ve tahayyül edebilirdi ki, müteveffa "Sovyetistan" topraklarında bugün bir NATO zirvesi gerçekleşiyor olacaktır?

En başta "W" rumuzlu George Bush, yirmi altı müttefik ülkenin lideri Letonya başkenti Riga’da, anlı şanlı bir Kuzey Atlantik İttifakı Doruk Toplantısı için buluşacaktır?

Dolayısıyla da, buradan itibaren soruları daha geniş bir çerçeveye oturtmak gerekir.

* * *

DEMEK istiyorum ki, insanlık tarihi ve uluslararası ilişkiler ölçeğinde bir "hiç" olan o on yıl önce, "Kötülükler İmparatorluğu"ndan korunmak için kurulmuş bir NATO’nun, artık tehdidin ortadan kalkmasına rağmen hálá ve hálá varlık sürdüreceği öngürülebilir miydi?

Bu varsayıma dair kaç kişi bahse girer, kim sermayeyi kediye yatırırdı?

Üstelik, aynı Batı örgütünün hem Varşova Paktı’ndan; hem de bilhassa, bizzat SSCB’den "tavladığı" Baltık ülkelerini kendisine üye kaydedeceği akla ve hayale gelir miydi?

Daha daha ötesi, o SSCB’nin en önemli cumhuriyetleri arasında yer alan Ukrayna ve Gürcistan’ın da şu an Atlantik İttifakı’nın kapısını tıklatmış olacağı düşünülebilir miydi?

Hayır!

* * *

HAYIR, çünkü belki kahve falına bakarak gaipten haber veren "müneccimbaşılar" açısından hariç, yukarıdaki gelişmelerin öngörülebilmesi imkánsızlık arz ediyordu.

Tamam, "ana gidişat" konusunda belirli bir rota ortaya çıkmıştı ama, aklı başındaki en "baba" stratejist dahi milimetrik bir senaryo üretmek rizikosuna giremezdi. Girmezdi.

Nitekim hatırlayalım ki, değil on yıl önce, daha "Duvar"ın yıkıldığı 1989 sonbaharından itibaren NATO’nun ömrüne fazla paha biçen pek kimse kalmamıştı.

Hele hele, onun "anti"si Varşova Paktı 1991 Temmuz’unda lağvedildikten; ertesi ay Moskova’daki "palyaço generaller" darbesi savıldıktan; yıl nihayetinde de SSCB Hakk’ın rahmetine, daha doğrusu cehennemin dibine kavuştuktan sonra, varlık nedeni bitmiş Atlantik İttifakı’nın da "mortoyu çekeceğine" dair teoriler, bini bir paradan işportaya düşmüştü.

Oysa!

* * *

OYSASI işte meydanda, kendi "anti"sinin çöküşünü ancak on altı üye ülkeyle görmüş olan o NATO bugün bünyesinde tam yirmi altı üye barındırıyor. Gerisi de gelecek.

Üstüne üstlük, şu an eski "düşman"ının bağrında zirve toplantısı gerçekleştiyor.

Fakat tabii ki kabul, yeni "misyon" kavramını belirlemekten Afganistan’a yedek asker göndermeye; Doğu Batı Atlantik ilişkilerini saptamaktan, Ukrayna ve Gürcistan konusunda karar almaya, iç bünyesinde bir araba sorun; ötesi, ciddi çelişkiler yaşıyor.

Bunlar öyle kolay kolay da sona ermeyecek. Daha epey bir müddet devam edecek.

Ancak meselenin özü, dediğim gibi insanlık tarihi ve uluslararası ilişkiler ölçeğinde bir "hiç"e tekabül eden o on - on beş yıl önce NATO’nun geleceğine dair kimse kapik bahse girmezken, bugün onun "gürbüz" (!) varlığını sürdürüyor olmasında yatıyor.

* * *

ZATEN işte tam burada da, Marksist "müneccibaşı"ların "iradeci tarih" anlayışı, asla öngürülemez bir hengáme oluşturan "kaos tarih" gerçeği önünde tekrar şapa oturuyor.

Bırakın onların "ebediyete kadar süreceği"ni iddia ettiği SSCB ve askeri kuruluşu Varşova Paktı’nın zaten çoktan girdába düşmesini, aksine, bugün yaşayan şey, her ikisinin de "zıd"dı olarak şekillenen NATO’nun ta kendisi değil mi ? Riga’da zirve düzenlemiyor mu?

Ama kahve falı hariç, aynı NATO’nun yarın da olacağı öngörülemez. Bahse girilemez.

Oysa tarih bir kaostur ve ne yüz, ne de on yıl öncesinden o tarihin falına bakılabilir!
Yazarın Tüm Yazıları