Murat Bardakçı: Merzifonlu’nun kayıp kemikleri kilisede çıktı

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

1683'te Viyana'yı kuşatan ama büyük bir bozguna uğrayıp Belgrad'da idam edilen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın 300 seneden beri kayıp olan kemikleri Avusturya'nın Linz şehrindeki bir manastırda ortaya çıktı.

Avusturya'daki bir manastırın mahzeninde, Türk tarihinin ünlü sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya ait olduğu iddia edilen kemikler bulundu. Kemikleri ortaya çıkartan Kerstin Tomenendal adındaki Avusturyalı hanım türkolog araştırmasının sonuçlarını Paşa'nın memleketi olan Merzifon'da 9 Haziran günü düzenlenecek olan uluslararası sempozyumda açıklayacak. Böylelikle ‘‘Paşa'nın mezarının nerede olduğu’’ konusunda üç asırdan buyana devam eden tartışma da nihayet bulacak.

Türk tarihinin cevabı üç asırdan beri bir türlü bulunamayan bu ‘‘kemik’’ ve ‘‘mezar’’ muammasının hazin bir geçmişi var.

Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683 Temmuz'unda Viyana'yı kuşatmış ama iki ay devam eden kuşatma Paşa ve ordusu için tam bir feláketle neticelenmişti. Viyana'nın yardımına gelen ve başında Kral Jean Sobiesky'nin bulunduğu Polonya ordusunun baskınına uğrayan Kara Mustafa Paşa savaş alanını perişan bir halde terkedip Belgrad Kalesi'ne çekilmiş ve zamanın hükümdarı

Avcı Mehmed'in emriyle 1683'ün 25 Aralık'ında burada idam edilmişti. Viyana bozgunuyla beraber Osmanlı İmparatorluğu artık çöküş dönemine giriyordu.

Kara Mustafa Paşa ile ilgili ‘‘mezar’’ ve ‘‘kemik’’ tartışması da işte bu idamla beraber başladı.

Türk tarihçilere göre Paşa ipek bir kuşakla boğularak idam edilmiş, idamdan sonra kesilen kafası içi bal dolu bir keçeye konup İstanbul'a yollanmıştı. Avusturyalılar ise kafanın kesilmediğini, sadece derisinin yüzüldüğünü ve saraya bu derinin yollandığını söylüyorlardı. İddialarına göre Belgrad o tarihten sonra Avusturyalılarla Osmanlılar arasında devamlı olarak el değiştirdiği için Paşa'nın mezarı konusu unutulmuş ama Cizvit tarikatine mensup iki papaz mezarı kazmış ve kafatasını Viyana'ya, zamanın güçlü kardinali Leopold Graf Kollonitsch'e götürmüşlerdi. Kardinal, kesik başı daha sonra Türklerden alınan diğer ganimetlerle beraber bugün müze olarak kullanılan Viyana Siláhhanesi'ne hediye etmişti.

Birkaç yıl önce Kara Mustafa Paşa üzerine çalışmaya başlayan Avusturyalı türkolog Kerstin Tomenendal, araştırmasına şimdi ‘‘Viyana Tarih Müzesi’’ olan bu eski siláhhaneden başladı. Paşa'ya ait olduğu iddia edilen kafatası müzede hálá muhafaza ediliyordu. Kayıtlar, Tomenendal'i Viyana'nın kuzeybatısına, Linz şehrinin hemen dışında bulunan Benedict tarikatine ait Kremsmünster Manastırı'na götürdü. Manastırın mahzenlerinde asırlardır duran kaburga kemikleri vardı ve 17. yüzyıldan kalma kayıtlarda kemiklerin ‘‘Viyana'yı kuşatan Büyükvezir Kara Mustafa Paşa'ya ait olduğu’’ yazılıydı.

Merzifon, önümüzdeki 7 Haziran'dan itibaren beş gün boyunca uluslararası bir sempozyuma evsahipliği edecek: Merzifon Vakfı'nın Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle düzenleyeceği ‘‘Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Uluslararası Sempozyumu’’na. Sempozyuma çok sayıda yerli ve yabancı tarihçiyle beraber Kerstin Tomenendal da katılacak ve 9 Haziran günü Kremsmünster Manastırı'ndaki kemikleri konu alan bir tebliğ verecek. Açıklamaları kongreye katılan tarihçiler tarafından kabul görürse, ‘‘Paşa'nın mezarının nerede olduğu’’ konusunda üç asırdan buyana devam eden tartışma da nihayet bulacak.

Paris'te bir kilisede 200 küsur seneden beri saklanan ve 1789 ihtilálinin kurbanı küçük kral 17. Louis'ye ait olduğu söylenen kalbe geçen ay DNA testi yapılmış, Fransa'da yer yerinden oynamış ama iki asırlık iddia doğru çıkmıştı: Kalp, küçük krala aitti. O günlerde Paris'teydim, tartışmaları çok yakından takip ettim ve Viyana'daki kafatasıyla kaburga kemiklerinin Kara Mustafa Paşa'ya ait olup olmadığının bugünün teknolojisiyle gayet kolay bir şekilde anlaşılabileceğini hatırlatmak istedim.

Kellesinden oldu ama Avrupa’ya kahveyi öğretti

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana'yı alacağından öylesine emindi ki zaferden sonra yapacağı geçit resmi için Topkapı Sarayı'nın en nadide parçalarını bile yanında götürmüştü. Ani bir bozguna uğrayınca hazinesini savaş meydanında bırakmak zorunda kaldı. Osmanlı ordusu Viyana önlerinde çuvallar dolusu kahve de bırakmıştı ve Avrupa kahveyle bu sayede tanıştı.

Kara Mustafa Paşa, Osmanlı Devleti'nin sayısı az olan ‘‘Türk’’ sadrazamlarındandı. 1634'te Merzifon'un Marınca köyünde doğdu. Babası sipahi beylerinden Oruç Bey Bağdat seferinde şehid olduğunda Mustafa dört yaşındaydı. İstanbul'a gönderildi, orada çok iyi bir eğitim aldı ve zamanın güçlü adamı Köprülü Mehmed Paşa'ya damat oldu.

Bir ara ‘‘kapdan-ı deryá’’ olan yani donanmanın başına getirilen Mustafa Paşa'ya daha sonra ‘‘vezir’’ rütbesi verildi, birkaç sene vezirlik ettikten sonra 1676'da 42 yaşındayken sadrazam oldu ve idamına kadar yedi yıl boyunca o makamda kaldı.

Paşa'nın 1683'ün 14 Temmuz'unda başlattığı Viyana kuşatması iki ay sürdü. Şehri alacağından son derece emin olan Paşa zaferden sonra Viyana'da tarihlerin o güne kadar yazmadıkları zenginlikte bir geçit resmi yapabilmek için İstanbul Sarayı'nın en nadir hazinelerini beraberinde Viyana önlerine kadar getirmişti. Ama şehir bir türlü alınamadı ve Viyana'nın imdadına Polonya Kralı Jean Sobiesky'nin kumandasındaki Polonya ordusu yetişti. Osmanlı birlikleri daha ilk çarpışmada dağılınca Kara Mustafa Paşa yanındaki hazineleri savaş meydanında bırakıp Belgrad'a çekildi. Bıraktıklarının arasında çuvallar dolusu çekilmemiş kahve de vardı ve Avrupa'nın kahveyle tanışması böyle oldu. Zamanın hükümdarı Avcı Mehmed, 15 Aralık günü Paşa'nın idamı için ferman çıkarttı ve emir 10 gün sonra, 25 Aralık'ta Belgrad'da infaz edildi.

Sultan deprem bölgesinde

Bu yazdıklarımdan Neslişah Sultan'ın pek hoşlanmayacağından ve ‘‘Yazmanız şart mıydı efendim, ne lüzumu vardı ki?’’ diyeceğinden eminim ama anlatacağım hadisenin sessiz-sadasız kalmasına doğrusu gönlüm razı olmadı.

Hadise şu: Osmanoğlu ailesinin Türkiye'de yaşayan bazı mensupları 17 Ağustos feláketinden hemen sonra deprem bölgesine güçleri yettiği kadarıyla bir yardım yapmak istediler. Aralarında topladıkları mebláğla yağmur geçirmeyen, yüksek tavanlı ve sekizer kişilik çadırlar alındı. İki parti halinde Gölcük tarafına gönderilen çadırlarla iki küçük köy kuruldu, birkaç yüz kişi yerleşti ama aile yapılan yardımın duyulmasını istemedi.

Sonra, Sultan Vahideddin’le Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan Neslişah Sultan ‘‘Osmanoğlu’’ eski zamanlardan kalma pırlantalı ufak bir iğneyi ‘‘bedeli depremzedelere gönderilmek üzere’’ Raffi Portakal'ın birkaç ay önceki müzayedesine koydu. İğne satıldı, hatta Portakal satıştan komisyon da almadı ve Neslişah Sultan satış bedelini ‘‘evsiz kalan çocuklara harcanmak üzere’’ Sivil Koordinasyon Merkezi'ne verdi.

Bugün Neslişah Sultan'la ve öteki bazı dostlarla beraber Düzce'de olacağız. Fidanlık bölgesine gidip orada Sultan'ın yaptığı yardımla başlayan ve daha sonra gelen katkılarla tamamlanan ‘‘Fidanlıkevler Gençlik Merkezi’’nin açılışına katılacağız.

Neslişah Sultan kusura bakmasın. Aylardan beri ‘‘Yardımın reklámı olmaz, bu iş sessiz sadasız yapılır’’ diyordu ama gazeteciliğim tuttu ve yazmadan edemedim.

Yazarın Tüm Yazıları