Mahkemede duvara konuşmak!

REYHANLI’daki bombalı saldırıdan önce El Kaide’nin Suriye kolu Nusra cephesinin, Türkiye’de eylemler planladığına ilişkin istihbarat raporlarını kamuoyuna sızdırmakla suçlanan er Utku Kalı’nın yargılanmasına başlandı.

Haberin Devamı

Er Kalı tutuklu olarak yargılanıyor.
Hakkındaki suçlama “gizli belgeleri” açıklamak.
Bilirkişi, mahkemeye sunduğu raporunda söz konusu belgelerin “devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gerektiğini” yazmış.
Bu kadar ciddi belgelermiş, o zaman neden Nusra’nın faaliyetlerini engellemek için bir şey yapmamışlar ayrı mesele.
Elbette kararı mahkeme verecek, belgeler gerçekten böylesine önemli miymiş, değil miymiş?
İlk duruşma ile ilgili haberde dikkatimi çeken asıl husus şu: Normal olarak avukatlar, sanığın tutuksuz yargılanmalarını talep ederler.
Yine öyle olmuş ama mahkeme heyeti avukatları dinlemeden, daha önceden hazırlanmış kararlarını açıklamış: Tutukluluk halinin devamına!
Birçok davada böyle oluyor.
Sanık avukatlarının itirazlarını yaparken ne söylediklerinin, ortaya ne tür gerekçeler ileri sürdüklerinin bir önemi olmuyor.
Mahkeme heyeti duruşma salonuna önceden verilmiş bir kararla geliyor, bir tiyatro oynanıyor ve önceden alınmış karar açıklanıyor.
Ve sade vatandaşlardan yargıya güvenmeleri bekleniyor.
Yani başınıza bir iş gelse bile, korkmayacaksınız.
Antik Roma’dan beri hukuk düzeninin tartışılmayacak ilkesine inanacaksınız: Audiatur et altera pars! (Karşı tarafı da dinleyelim!)
Mahkemede yargıçlar var. Sizi dinleyecekler, haklı ya da haksız olduğunuz konusunda bir önyargıları olmayacak.
Ne dersiniz, güvenebiliyor musunuz?

Haberin Devamı

Eğitim değil ‘vasatlık’ endüstrisi

KANADA’da Rotman İşletme Okulu’nun Martin Refah Enstitüsü, ülkelerin yaratıcılığı ile ilgili bir araştırma yapıyor.
Bununla ilgili haberi dün Milliyet’te Cem Kılıç yazdı.
2004’ten bu yana sürdürülen araştırmada 82 ülke değerlendiriliyor.
Türkiye, yetenek endeksinde 59, yaratıcılık listesinde ise 68. sırada yer almış.
Bunun bir tek nedeni var: Eğitim sistemimiz.
Eğitim sistemimiz en başından itibaren, üniversite eğitimi de dahil olmak üzere ezbercilik üzerine kurulu.
Çocuklarımızın yeteneklerini tespit etmeye, onları geliştirmeye yönelik bir sistemimiz yok.
Ne okul binalarımız buna yeterli, ne öğretmenlerimizin sayısı ve bilgileri bu tür bir eğitime göre.
On bir yıldır tek başına iktidar olan partinin tek derdi ise dini temelli bir eğitim sistemini yerleştirmek.
Matematik ve fen eğitiminde yerlerde sürünüyormuşuz, çocuklar Türkçeyi bile doğru dürüst öğrenemiyormuş, bir yabancı dile vakıf olamıyorlarmış, kimin umurunda!
Ortaöğretimde, ders saatlerinin neredeyse üçte biri, ezberciliğe dayalı dini içerikli derslerden oluşuyor.
Çocuğunuzun başka ders seçmesine olanak yok, çünkü ya “Öğretmen yok” diyorlar ya da “Yeterli sayıda öğrenci seçmedi”!
Dünkü New York Times’da, ABD’deki öğretmen kalitesini yükseltmek için yapılan bazı özel çalışmalardan bahseden bir haber vardı. NCTQ (Öğretmen Kalitesi için Ulusal Konsey) şöyle bir açıklama yapmış: Öğretmen eğitimimiz hâlâ vasatlık endüstrisi!
Bizim ise bütün eğitim sistemimiz buna odaklanmış, ama değiştirmek için kimsenin kılı kıpırdamıyor!

Haberin Devamı

Biri herkesi gözetliyor ülkesi

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Meclis’teki makam odasının “dinlenme kuşkusu” nedeniyle ikinci kez tadilata alındığı ortaya çıktı.
Kimler, neden ve nasıl bu işe kalkıştılar, daha öğrenemedik ama.
Belli ki öyle bir güç var ki isterse Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının makam odasına bile rahatça girip, dinleme araç–gereçlerini yerleştirebiliyor.
Kim olduklarını hâlâ öğrenemediğimiz birileri de Deniz Baykal’ı izlemiş, görüntüler kaydetmiş ve Baykal’ın partisinin genel başkanlığından istifa etmesi sürecini başlatmıştı.
Seçim öncesi “siyaset dizaynı” için birçok MHP yöneticisinin başına gelenler de hâlâ aydınlatılamadı.
Birileri MHP yöneticilerini takip etti, gittikleri yerlere kameralar yerleştirdi, sonra gidip o görüntüleri oradan aldı ve Türkiye tarihinin en büyük siyasi şantajı gerçekleştirildi ama elde hâlâ bir zanlı yok!
Bütün bunların “normal” karşılandığı, üzerinde kimsenin durmadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Yarın kimin başına ne çoraplar örülür, kestirebilmenin olanağı yok.
Kişi başına düşen polis sayısında dünya ikincisiyiz ama suçlular ortalık yerde cirit atabiliyorlar, Başbakan’ın odasından anamuhalefet liderinin evine, muhalefet milletvekillerinin yatak odalarına kadar girebiliyorlar.
Bu nasıl bir çetedir ki bir türlü yakayı da ele vermiyor!

Yazarın Tüm Yazıları