Lübnan ve İsrail

LÜBNAN’da ateşkes sağlamak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin alması beklenen karar hakkında görüşleri sorulan Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora’nın, "İlerleme var, ancak çok yavaş, santim santim" dediği bildiriliyor.

Zaten acele etmek için ne sebep var ki?

Haberin Devamı

Ölen kim?

İsrailli bir çocuk mu? Amerikalı bir sivil mi? İngiliz bir hemşire mi? Fransız bir gazeteci mi?

Hiçbiri değilse, "ateşkes" için bu telaş neye?

Hoş... İsrail uçakları bomba yağdırır, ordusu Lübnan’ı istila etmeye başlar, köyler, kasabalar yerle bir edilir, yüz binlerce insan yerini yurdunu terk edip sığınacak yer ararken, o ülkenin 60 bini aşkın askeri, saldırgana bir tek kurşun atmazsa, başkalarına kızmanın ne kadar anlamı olabilir ki?

Lübnanlı tarihçi Kemal Salibi, "Bir devlet yaratmak başka, bir ulus yaratmak başka" diyor.

Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle Ortadoğu’nun leşi üzerine akbaba gibi saldıran İngiltere ve Fransa’nın kendi çıkarlarına göre orada bir Lübnan devleti yaratıldı ama bir "Lübnan ulusu", hiçbir zaman yaratılamadı. Daha doğrusu birbirinden nefret eden Hıristiyanlar ile Müslümanlardan oluşan kalabalıklara "Lübnanlı" dendi, ama Lübnanlıların birlikte savunacakları bir vatan hiç olmadı.

O nedenle Salibi, "Bir ulusumuz var" diyemiyor.

Lübnan’da sadece ulus değil, aslında "devlet" de yok. Olsaydı kendi içinde Hizbullah denen -ister askeri deyin, ister terörist sayın- bir silahlı örgütün devletin meşru kuvvetlerinden güçlü hale gelmesine izin verir miydi?

Tüm bunlar Lübnan’da yaşanan facianın herkesten ve her şeyden önce, kendi ülkelerini hálá bir devlete ve bir ulusa kavuşturamayan Lübnanlıların kusurundan kaynaklandığını gösteriyor.

O zaman da insan, "kendi düşen ağlamaz" demek gereğini duyuyor.

Lakin Lübnan’ın kusuru İsrail’in yaptıklarını meşrulaştırmaz. Tam tersine İsrail, "2 askerinin Hizbullah tarafından kaçırılmasını" bahane ederek yaptıklarıyla sadece Ortadoğu barışı için değil, dünya barışı için de ciddi bir tehlike kaynağı olduğunu gösterdi.

Hoş İsrail, Filistin halkına (Filistinli teröristlerden söz etmiyoruz) uyguladığı insanlık dışı baskı politikalarıyla (Sabra, Şatila ve son olarak Jenin katliamlarını anımsayın) "Hitler mağduru Yahudilere duyulan sempatiyi" zaten sıfırlamıştı.

Şimdi karşımızda uluslararası hukuku hiçe sayan bir İsrail var.

Hizbullah’a ve HAMAS’a karşı kendini savunan İsrail’den söz etmiyoruz. Onlara karşı kullandığı şiddeti meşru ve makul sayıyoruz.

Biz, bir Hizbullah militanını öldürmek ihtimali var diye bir köyü yerle bir eden İsrail’den söz ediyoruz. "Hareket eden her şeyi vurma" hakkı olduğunu iddia eden İsrail’den söz ediyoruz.

Ve bu hukuk tanımazlığın hesabını sormanın, tüm çağdaş uluslara düşen bir insanlık borcu olduğunu söylüyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları