Lübnan’da gözden kaçanlar

GAZETELERDE görüş ifade eden yazarları elimden geldiğince takip ediyorum.

Yazarların önemli bir bölümü, Lübnan’da yaşanmış ve belki de yaşanmaya devam edecek vahşi savaşın sadece tek boyutuna bakıyorlar.

ABD’nin kan gölüne dönen Irak’ı yüzüne gözüne bulaştırması, İsrail’in Lübnan’da sivil insanları katletmesi Türk insanını, haklı olarak, ABD+İsrail ittifakına karşı kızgın bir tavır almaya itiyor. Halkların ölen çocukların ardından gözyaşı dökmesi, mazlumun yanında yer alması, onun saf ve temiz insanlardan oluşan bir kitle olduğunun göstergesidir.

Ancak, aydın olma iddiasıyla ortaya çıkan yazar-düşünür takımının ele aldıkları, analiz ettikleri olguları, hastasını muayene eden tıp doktoru edası içinde duygusallıktan uzak bir yaklaşımla soğukkanlı irdelemeleri, sorunun her yönüne eğilerek teşhis etmeleri ve nihayetinde de muhakkak bir tedavi yöntemi önermeleri gerekir.

Maalesef, Türk medyasında yer alan önce yazar-sonra düşünür takımı içinde önemli bir grup, bir türlü önce düşünür-sonra yazar olamıyor ve bunun için de okuruna sadece onun duymak ve görmek istediklerini nakletmeyi tercih ediyor.

Türk aydını büyük oranda halk ile ters düşmekten, yalnız kalmaktan korkuyor. Bunun için popülizm tercih ediliyor.

Halbuki aydın çoğu zaman tavanla, zaman zaman da tabanla ters düşen insandır.

Zira o, yanlış doğru, bildiğini okur. Aydın, düşüncelerini ifade ederken, ne kadar reyting yapacağını aklına dahi getirmez.

* * *

Şimdi gelelim "Lübnan meselesi"ne!

Türk aydını, ABD+İsrail’in emperyal politikalarını büyük oranda doğru teşhis ediyor. Ama, bir türlü karşı tarafın emperyal politikalarını görmek istemiyor. Böyle olunca da ortaya sanki bir taraf diğer tarafa durup dururken saldırıyormuş, sanki bir taraf tamamen masum ve mazlum iken saldırgan taraf azıtmış gibi bir resim çıkıyor.

Resmi böyle göstermek yanlıştır ve insanımızı kendi aleyhine olan gelişmelere de alkış tutar hale getirmektedir.

* * *

Aydınlar arasında ama cehaletten, ama halk yardakçılığından kaynaklanan iki saptırma var:

1) ABD’nin "yeni Ortadoğu politikası" irdeleniyor ama İran’ın "yeni Ortadoğu politikası" görmezden geliniyor. İran’ın emperyal politikalarını Ahmedinejad’ın iç politika oyunu olarak yorumlayan cahiller, Türkiye’de aydın muamelesi görebiliyorlar. Bu enteller 20 yıl sonrasının zerre kadar tahlilini yapmıyorlar. Ekonomik alanda Çin+Hindistan+Rusya’nın ABD+AB’yi geçmesinin Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini, İran’ın bu oyunda yükselen yıldızlar yanında yer alarak Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme çabalarının Türkiye’ye nelere mal olacağını zerre kadar hesap etmiyorlar.

2) Kimileri de Hizbullah’ın terörist bir örgüt olmadığını göstermek için büyük çaba harcıyor. Hizbullah "terör için terör yapmıyor" diyorlar. Bunlar da galiba terörizm ile anarşizmi karıştırıyorlar. Tarihte sadece anarşistler sırf düzen bozulsun diye, başka hiçbir hedef gütmeden şiddete başvurmuşlardır. Yoksa; IRA, PKK, HAMAS, Hizbullah, El Kaide, Kızıl Tugaylar vb. tüm terörist örgütlerin birer hedefi, kendilerine göre haklı bir davası vardır. Onlar için terör, başka türlü baş edemedikleri düzenli ordulara karşı uyguladıkları bir yöntemdir.

Davalarında ne kadar haklı olurlarsa olsunlar sivil halka şiddet uygulayan, düzenli orduların karşısına sivil halkı öne süren, sivil halkın ardına sığınarak silahlı mücadele veren örgütler/devletler yöntem olarak teröre başvurmuş olurlar.

Bu açıdan Hizbullah masum değildir. Onun siyasi ve sosyal yönlerinin bulunması, bu özelliğini katiyen ortadan kaldırmaz.

(Yarın devam edeceğim.)
Yazarın Tüm Yazıları