La Paulée de San Francisco

İster inanın, ister inanmayın, bazı özel şaraplarla tıpkı bilim kurgu filmlerindeki gibi ışınlanmak mümkün. Daha geçen hafta hayatım boyunca katıldığım en özel büyük tadımda başıma geldi.

Haberin Devamı

Koku hafızamızın ne denli güçlü olduğunu anlatmak için kullandığım bir benzetme var. Anneannem, çocukluğumun o aromayla dolup taşan çileklerinden reçel yapardı. Evin bütün odalarını o başdöndürücü koku sarardı. Şarapla uğraşmaya başlayalı beri o kokuyu hangi kadehte bulsam içimi bir sıcaklık kaplar. Tam “ışınlanmasam” da çocukluğuma dönerim.
Tadımın ortalarına doğru beni bekleyen şaşkınlıktan bihaber, iç yüzeyi tamamen boyanmış yorgun kadehimi uzattım heyecanla. Keşke her gün Bonnes Mares tatmak nasip olsa. Hele en büyük ustasının elinden. Burnumu kadehe sokup derin bir nefes aldığımda oda sallanmaya başladı sanki. Ayaklarımı yerden kesen bu hissi kaybetmemek için hemen bir yudum aldım ve odanın yoğun gürültüsü boğuklaştı. Ağırlıksız bir zaman çemberinde birkaç tur dönmüş olsam gerek ki kendimi bir anda 2007 yazında Roumier’in mahzeninde bu emsalsiz bağı fıçıdan tadarken buldum.

Haberin Devamı

RİCA MİNNET FIÇI TADIMI

Comte de Vogüé’de gördüğüm ışığın verdiği kör cesaretle randevusuz-sabahsız, Alman bir çiftin ardından sıvışmıştık Roumier’nin avluya açılan ağır demir kapısından içeri. Rica minnet eklenmiştim fıçı tadımına. Meğer Roumier’nin Fransa dışına pek çıkamayan iki fıçı Corton Charlemagne beyazı da varmış, o gün onu da öğrenmiştim. Musigny ve Bonnes Mares denince akla neden Vogüé ve Roumier geldiğini o gün anlamıştım. Bu tadıma da Burgonya’nin diğer seçkin üreticileri gibi Roumier Bonnes Mares’dan üç enfes rekoltesiyle bizzat katılmıştı; 2003, 2002 ve 2001.
Kırmızılardan en kalıcı izi haliyle Roumier bırakırken beyazlardan da henüz kavında ziyaret edebilme şansına sahip olamadığım Domaine Leflaive unutulmaz bir Bâtard-Montrachet üçlemesiyle farkını ortaya koyuyordu. Biraz genç olsa da 2000 derinliğiyle gelenlerin müjdesini veriyordu. Tam 1990 benden daha ihtişamlı bir beyaz şarap olamaz diyerek sağ gösterirken, yaşını asla belli etmeyen çeyrek aşırlık bir 1985 sol vuruyordu. Sonuç? Nakavt! İki seksen uzanmış teadüfen yine 1985 senesinde La Paulée adlı bu tadımın temellerinin atıldığını düşünmeye dalmışım.
O yıl New York’un gelmiş geçmiş en meşhur restoranlarından Montrachet açıldığında şarap listesinde sadece altmış kadar seçenek varmış. Kapılarını 2007 yılında kapatan bu efsane kurumla adı hep birlikte anılan someliyesi Daniel Johnnes, kısa zamanda bu listeyi muhteşem derinlikte bir kava dönüştürmüş. Restoranın adını dünyanın en kıymetli beyaz üzüm bağından alması tesadüf değil, hem kav hem de mönüsü buram buram Burgonya kokuyormuş. Seneler boyu New York’a gelip duran kalburüstü Burgonya üreticileri hayranlarıyla hep bu adreste buluşup durmuş.

Haberin Devamı

KATILIM BEDELİ 8 BİN LİRA

La Paulée aslında bir Burgonya geleneği. Her Kasım ayında düzenlenen “Les Trois Glorieuses” adlı üç olağanüstü günden oluşan kutlamaların sonuncusu. Önce Vougeot kasabasında Confrèrie des Chevaliers du Tastevin kutlaması, ertesi gün görkemli 15. yüzyıl hastahane binası Hôtel-Dieu’da düzenlenen Hospices de Beaune müzayedesi, üçüncü gece ise Meursault kasabasında öğlen başlayıp gece geç saatlere kadar süren, dünyanın en kıymetli Burgonyalarının o denli kıymetli ve bonkör üretici ve koleksiyoncular tarafından açılıp paylaşıldığı benzersiz La Paulée finali.
Daniel Johnnes işte bu ruhu 2000 yılında önce New York’a daha sonra da San Francisco’ya taşıyor. Ömrünü kaliteli yemek ve şaraba adamış bir kesim La Paulée çatısı altında düzenlenen unutulmaz ziyafetlerde buluşuyor. Bu sene ilk kez sadece bir kısmına katılma şansına sahip olduğum üç günlük bu programda hayalleri süsleyen antika şaraplar su gibi akıyor. Tüm kutlamalara katılımın bedeli sektörden dahi olsanız tam 8 bin lira. Yemeklere götürmeniz beklenen şarapların değeri de bu civarda olmalı ki kabul göresiniz! Tam gaz La Paulée öyle her babayiğidin harcı değil

Yazarın Tüm Yazıları