Kurthan Fişek: Herkes birbirinin işine karışmasa çok iyi olacak!






Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

SON zamanlarda tüylerim diken diken olmaya başladı. Herkes birbirinin işine karışıyor. Ağzı olan konuşuyor, ama, garnından gonuşuyor.

1 DGM savcısı Talat Şalk, yürütmekte olduğu ‘‘Beyaz Enerji’’ soruşturmasıyla ilgili olarak, bütün hak ve yetkilerini yerli yerinde kullanarak, Avrupa'dan bilgi-belge istiyor. Türkiye'nin dış politikasını yönlendirmek ve yürütmekle görevli hariciyecilerimiz isyan ediyor.

Kırk kollarıyla iki Yumurtalık'larını doğrultamadılar bunca sene...

Güçleri değilse bile, çeneleri gariban bir savcıya yeter...

Yetmez, ama, şimdilik neyse...

* * *

2Muhterem hariciyecilerimiz, bağımsız yargıya mesaj gönderiyor. Maksat ‘‘Avrupa'ya şirin görünmek’’... Düşünce suç ve suçlularına saygılı davranın, ceza verecekseniz bile en azını verin, hatta görmezlikten gelin!

Mantık doğru, niyet iyi... Ama, üslûp yanlış...

‘‘Ulan hıyar!’’ derler adama, ‘‘Ben kanunları uyguluyorum, popon sıkıyorsa TBMM'ye git, kanunları değiştir, ben de gereğini yaparım...’’

* * *

3Cezaevlerindeki açlık grevleri, ölüm oruçları devam ediyor. ‘‘Fevkalade büyük uyum içinde çalışan mevcut hükümet’’, doktorlara sinirleniyor, bağırıyor. ‘‘Müdahale etsenize! Başka ne halta yararsınız?'

Rahmetli babam Nusret Fişek'in, Türk Tabipleri Birliği Başkanı olarak, 1988 yılında yazdığı ve yargılanmasına sebep olan bir yazıyı birlikte okuyalım... Sonra devam ederim...

* * *

Cumhuriyetimiz kurulalı 66 yıl oldu, ama, bizi yönetenler Osmanlı İmparatorluğunun geleneklerinden henüz kurtulamadılar. Bazı hükümlülerin açlık grevlerini kırmak için yönetimin, adam öldürme pahasına da olsa, zor kullanması, bunun örneklerinden biridir. Otokrat düzende, yönetenler buyurur, herkes o buyruğa uyar. Uymayan olursa Adalet Bakanı Sayın Sungurlu'nun dediği gibi ‘‘Devlet gücünü kullanır ve kararını uygulatır’’.

Uygulama için kullanılan yöntem Anayasa'ya, İnsan Haklarına ve onuruna aykırı olsa bile, Adalet Bakanlığı hükümlülere baskı yapmak için ne yapıyor? Bir genelge çıkarıyor ve ‘‘açlık grevinde olanlara tuz ve şeker verilmez’’ diyor. Bunun tıp yönünden anlamı, ‘‘Bu kişileri öldürün’’ demektir. Ancak öldürme yönteminde asmak, tabanca veya bıçak öngörülmemiş, elektrolit dengesini bozmak yeğlenmiştir.

Bu yazıyı yazmaya Aydın Cezaevi'ndeki açlık grevi sona ermeden başlamıştım. Cezaevlerinde bu ve buna benzer olayların tekrarlanabileceği kuşkusundayım. Bu nedenle yazının giriş paragrafını korudum. TTB Merkez Konseyi hükümlülerin açlık grevinden vazgeçmelerini sevinçle karşılamıştır. Bundan sonra Adalet Bakanlığı'nın bu ve benzeri üzücü olaylara sebep olmamasını bekliyoruz.

Şimdi biz hekimlere düşen görev, açlığın hükümlülerde bıraktığı izleri tedavi etmektir. Hükümetten hükümlülerin tedavisinde insanca davranmasını, hastanelerde hükümlüleri zincire vurdurma uygulamasından vazgeçmesini ve tedavi için hekimlerin gerekli gördüğü her önlemi almasını bekliyoruz.

Hekim olduğumuz zaman herkesin yaşama hakkını koruyacağımıza and içtik. Andımız hükümlüleri de -idam mahkûmları dahil- kapsar. Bu nedenle hükümlülerin sağlığının ve onurunun korunması bizi ilgilendirir. Onların yaşam ve onurlarını korumak için çaba harcamak görevimizdir.

Tedavi isteyen herkese elimizden gelen yardımı yaparız. Ama, istemezlerse, muayene ve tedavi edemeyiz. Yazımı hapishane yöneticilerinin hekim arkadaşlarımıza, yönetimin işine gelecek şekilde davranmaları için yaptıkları baskının, adalet camiasına yakışır bir davranış olmadığını belirterek bitirmek istiyorum. Bir çok arkadaşımız bu isteklere cesaretle karşı çıkmaktadır. Bu örnek davranışlarından ötürü meslektaşlarımızı içten gelen duygularla kutluyoruz.

* * *

Babamı rahmetle anıyorum...

Herkes kendi işine baksa, Türkiye çok daha güzel olur.

Yazarın Tüm Yazıları