Kulağım ‘hav’ sesinde

HİÇBİR şey olmamış gibi mi davranmalıyım?

Bunu mu gerektirir bir köşede yazıyor olmak?

Her zamanki gibi aşktan meşkten, memleket ahvalinden mi söz etmeliyim?

Peki, robot muyum ben?

Duygularım ne olacak?

‘‘Ben’’i saklamayı nasıl becereceğim?

Yapamam, kusura bakmayın.

Tamam, tiyatrocuların ‘‘ne olursa olsun perde kapanmaz’’ prensibinden hareketle ben de köşeyi kapatmadım işte. Ama hepsi bu kadar. Oyun oynayamam.

Üzüntümü aktaracağım size.

Biliyorum, ‘‘Rex kayboldu’’ deyince kızanlarınız olacak bana. Ayıplayanlarınız, alay edenleriniz, anlayamayanlarınız...

‘‘İnsanlar ölüyor, siz ne diyorsunuz?’’ diyenleriniz...

Haklısınız. Ama ben de haklıyım. Rex benim için önemli bir varlıktı.

Size ondan bahsetmiştim değil mi?

O bir sokak köpeği. Minicikti bulduğumda. 6 senemiz geçti beraber. Kedilerim olduğu için eve alamadım.

Ne badireler atlattık.

Hastalıklar, kazalar, düşmanlıklar...

Aslında bütün sokağın köpeğiydi ama en çok benimdi.

Çocuklar bir şey oldu mu sırf benim kapımı çalarlardı.

‘‘Pakize Teyze Rex topallıyor.’’

‘‘Pakize Teyze, Rex'e bir şey söyler misiniz, kedileri kovalıyor.’’

‘‘Yapma Rex’’
derdim, anlardı.

Her sabah sokağın çocuklarını servis arabasına bindirir, akşam karşılardı. Oyunlarına katılır, herkes evine dağılınca o da bizim kapıya gelir otururdu.

Pencereyi açar seslenirdim, ‘‘Rex orada mısın?’’

Saçağın altından çıkar kendini gösterirdi.

Evvelki gece yine seslendim, yok. İçime bir sıkıntı girdi. ‘‘Olur ya, bir yerlerde geziyordur, gelir’’ diyemedim. Fırladım sokağa. Gidebileceği her yere baktım, yok. Oysa her seferinde iki apartman ötede bulur getirirdim.

Bütün civar sokakları aradım. Sanki yer yarılıp içine girmişti.

Sabah oldu, öğlen oldu, akşam oldu, yine sabah oldu, Rex gelmedi. İlk defa oluyordu bu.

Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.

‘‘Káğıt toplayanlara havlıyordu, onlar şişleyip öldürmüş, bir yere atmışlardır.’’

‘‘Sevmeyenleri de vardı, icabına bakmışlardır.’’

‘‘Belediye zehirlemiştir.’’

‘‘Bir arabanın altında kalmıştır.’’

Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yaşadığını ummak istiyorum.

Onun olmadığı kapıdan geçerken gözlerimi kapatıyorum.

Uyuyamıyorum, yiyip içemiyorum, gülemiyorum.

Sokak sokak onu arıyorum.

Haberler geliyor. ‘‘Bir saat önce Levent çarşısında gören olmuş.’’ Koşuyorum. Nafile.

Moral bozanlar var: ‘‘Neticede sokak köpeği, kaybolur, ezilir, zehirlenir, 6 sene çok bile yaşadı.’’

‘‘Ona bir şey olmaz, görürsün bak çıkıp gelecek’’
diyenler de...

İkincilere inanmak istiyorum.

Dünyadan kopuk, tek bir sese kulak kabartmış bekliyorum.


MIŞ-MUŞ


Baykal, ‘‘AB kaytarma çabası içinde’’ demiş.

Bizimle düşe kalka bize benzediler demek.

Aşırı diyet seksi öldürüyormuş.

Yani ‘‘Aç ayı oynamaz’’ gibi bir şey.

Bir doktora 825 hasta düşüyormuş.

800'ünü ancak ölüm raporu yazarken görüyorlardır herhalde.

AKP'nin de prensleri varmış.

Eyvah!.. Daha öncekiler memleketi prenses bellemişlerdi de...
Yazarın Tüm Yazıları