KKTC’den AB’ye itiraz: Biz tanımayacağız

KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn ile önceki gün Brüksel’deki görüşmesini aktardı.

‘Türkiye’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanıması isteniyor. Türkiye tanısa bile biz tanımayacağız. Kıbrıs Türk halkı, Rumları kendi temsilcisi olarak hiçbir zaman kabul etmeyecek. Türk halkı da manevi olarak her zaman yanımızda yer alır’ diyor.

Soyer bu görüşlerini Rehn’e aktarırken, deklarasyondaki bir çelişkiye dikkat çekiyor ve soruyor: ‘Türkiye’den Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini normalleştirmesini istiyorsunuz. Ama bir paragraf sonra da BM’de çözülmesi gereken bir sorun olduğunu siz de kabul ediyorsunuz. Sizin üyenizin içi anormal. Bu çözülmeden ilişkiler nasıl normalleşecek?’

Soyer
, Olli Rehn’den ‘Yüzde yüz haklısınız’ yanıtını aldığını söylüyor.

Ama bu onay neyi değiştiriyor? Fazla bir şeyi değil.

Bu deklarasyonun yayınlandığı sırada Rehn, Soyer’e, ‘Mali Yardım ve doğrudan ticaret tüzüğü yürürlüğe girecek. 3 Ekim’den sonra bunu da göreceksiniz’ diyerek yeni bir vaatte bulunuyor.

Kıbrıs Türkleri artık bu vaatlere kuşku ile bakıyorlar. Ama KKTC Başbakanı Soyer, her şeye rağmen 3 Ekim’de Türkiye’nin müzakerelere başlamasından yana.

* * *

O
kadar tartışılan Avrupa deklarasyonundan çıkan sonuç bağlayıcı değil, ama Kıbrıs ipoteği müzakere sürecinin her adımında kendisini hissettirecek.

Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı George Yakovu, ‘Müzakereler sırasında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çok önemli ve etkili bir rol oynayacağı Türkiye’nin dikkatine getirilmiş oldu’ diyor ‘Ve bu durum Kıbrıs sorununun çözümü için seçilecek her sürece yardımcı olacaktır.’

Evet, açıklama bağlayıcı değil ama Avrupa müktesebatının bir belgesi haline geldi.

Ayrıca, Rumların istediği takvim yaklaşımı benimsendi.

Türkiye’nin limanlarını ve hava alanlarını Rum gemilerine ve uçaklarına açıp açmadığı 2006’da denetlenecek. Rumlar, sadece Gümrük birliği ile ilgili başlıkları değil, bütün müzakere sürecini engelleyecek manivelayı ellerinde tutacak.

Çünkü belgede, Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin bu çağrıya uyup uymadığını yakından izleyeceği ve gelecek yıl değerlendireceği söyleniyor.

İkinci önemli konu ise tanınma meselesi.

Avrupa Birliği’nin Rum Yönetimi’ni Ada’nın resmi temsilcisi olarak tanıdığı etkili bir ifade ile dile getiriliyor. Kıbrıs Türklerinin esamesinin okunmadığı bu 4. paragraftan hemen sonra, Kıbrıs’ın adı geçmeden ‘üye ülkelerin tanınması katılım sürecinin gerekli unsurudur’ deniyor ve AB’nin Türkiye ile üye ülkeler arasındaki ilişkilerin normalleşmesine atfettiği önemin altı çiziliyor.

Deklerasyonun bu beş numaralı paragrafında, tanınma ‘isteniyor’, ‘bekleniyor’ gibi şart koşan ifadeler yok. Ama, altıncı paragraf bu meselenin de 2006’da değerlendirileceğini belirtiyor.

Burada önemli olan, Kıbrıslı Rumların çözümden önce Rum Yönetimi’nin tanınmasını ortak Avrupa pozisyonu haline getirmiş olmaları.

* * *

DEKLARASYON
sineye çekilse de sıra müzakere belgesinde. Bu belge de kabul edilebilecek nitelikte olsa bile, Kıbrıs konusu Türkiye’nin müzakere sürecinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanacak.

3 Ekim’de süreç başlasa da tıkanma olasılığı yüksek.

Kulislerde AB ile ilişkileri bir süre askıya alma önerileri tartışılıyor.

3 Ekim’den önce olmasını istiyenler de var, müzakereler başlayıp süreci garantiye aldıktan sonra diyenler de.

Avrupa’nın önünü görememesi Türkiye’yi yordu. Ama biz hálá mola ihtimalini lafta söylesek de nerede nasıl durup bir nefes alacağımızı düşünmüyoruz.

3 Ekim’e Kıbrıslı Türklerle birlikte değişik senaryolar hazırlamak gerekmez miydi?
Yazarın Tüm Yazıları