Kızılderililerden beyaz adama kalan yedi öğreti

Beyaz adam bugün tarihine utanarak bakarken, Kızılderili geleneklerinden kendisine öğreti çıkartıyor. Onlardan beyaz adama yedi öğreti kalıyor: Dürüstlük, sevgi, cesaret, gerçek, bilgelik, alçakgönüllülük, saygı. Her bir öğretiyi bir hayvan temsil ediyor.

Kötü ruhları siyah bulutlara bindirip bizim kabileden uzak tutmak. Bunun için, sıçrama dansı.

Hepimize sağlık, hepimize aş, kabilemize ve dünyaya kardeşlik ve barış. Bunun için, geyik derisi dansı.

Bebeklere nazar değmesin, bebeklerin şansı açık olsun. Kabilemizin ve bütün dünyanın bebekleri sağlıklı büyüsün. Bunun için, kızıl yeryüzü dansı.

Giydiğin elbise, sana hayat dersi veriyor. Elbisen, geçmişi ve yaratıcılığı anlatıyor. Sen, taşıdığın elbiseyle, sana hayat dersi veren insanların ruhunu taşıyorsun. Ayağındaki mokasen, seni o ruhlara götürüyor.

Sen, kabilenin sıradan bir üyesi olarak, ne zaman bilge kişi olabilirsin? Başkalarının kültürünü ve yaşam biçimini anladığında. O kültürü içine sindirdiğin, o kültürün köklerine ulaştığın zaman, halkının bel kemiği olursun. Sen o zaman bilge insan olursun. Sen o’hunkesni olursun.

Cheyenne, Apaçi, Siu, Mapuche, Maya, Hupa, Khapo, Onechua, Lacota ve daha başka kabileler. Ne Tom Miks, ne Çelik Bilek, ne de vahşi batı filmi. Oklar, mızraklar, tamtamlar, yüzü ve vücudu boyalı Kızılderililer.

Bunların hiçbiri değil. Her türlü mizansen yerinde. Burası ABD’nin başkenti Washington DC’deki Amerika Kızılderilileri Müzesi. Tam adıyla, National Museum of the American Indian.

AMERİKA ÖZÜR DİLİYOR

Dört katlı müze, özünde Amerika’nın Kızılderililerden tarih önünde özür dilemesini sergiliyor. Her katında sergilenen giysiler, fotoğraflar, çanak çömlekler, savaş aletleri, çadırlar, günlük yaşamın ayrıntıları ve sürekli oynatılan Kızılderili filmiyle, onların anıları önünde saygıyla eğiliyor. Büyük bir suçluluk duygusu içinde.

Hatta, adını bile koyuyor. Üçüncü katta, savaş filmiyle birlike, üç boyutlu ekranın altındaki yazı tarih önünde hesaplaşmanın itirafı:

"Kızılderililere istilalar. 1492-1650 arasında Meksika, Peru, Karayipler, Brezilya ve ABD’de her on Kızılderiliden dokuzu öldürüldü. On bin yılda görülmeyen soykırım yaşandı."

Hemen yanı başında, beyaz adamların kullandığı top ve tüfekler. Karşıda ok ve mızraklı, çıplak Kızılderililer. Yanındaki fotoğraflar, "Amerika Birleşik Devletleri Kızılderilileri nasıl aldattı" başlığı ile soykırımın öyküsünü anlatıyor.

ALTIN ANAHTAR

Beyaz adam bugün tarihine utanarak bakarken, Kızılderili geleneklerinden kendisine öğreti çıkartıyor. Onlardan beyaz adama yedi öğreti kalıyor: Dürüstlük, sevgi, cesaret, gerçek, bilgelik, alçakgönüllülük, saygı. Her bir öğretiyi bir hayvan temsil ediyor.

Onlardan beyaz adama düşen bir başka miras daha var. Birliğin, ülkede bütünlüğün anahtarı olmak üzere, farklılık ve çeşitlilik. Bu altın anahtarı, beyaz adam geç de olsa fark ediyor.

Ama, beyaz adamların sadece bazıları bunun farkında. Bazıları hálá kıyısında yüzüyor. Onların bilgelerinden Jorge Ochoa bunu sözcüklere döküyor: "Sağ-sol, karanlık-aydınlık, yeraltı-yerüstü, kadın-erkek, her zaman birlikte. Bu bir denge. O denge için, birinin diğerine her zaman ihtiyacı var."

En basit ve yalın anlatımla, bir felsefe oluşuyor. Ne kara kaplı kitaplara, ne anlaşılması güç teorilere gerek var. Sadece, zıtların birliği. Birliğin ürettiği zenginlik. Farklılık, beraberliği getiriyor.

Bunu vurgulamak üzere, hayranlıkla gezdiğim müzede bölümler "bizim dünyamız, bizim halklarımız, bizim hayatımız" başlığını taşıyor.

Müzeyi gezdikten sonra, uzun uzun düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları