Kar İstanbul'a yağınca

RAHMETLİ dostumuz Nezih Demirkent'in ‘‘İstanbul'a kar yağmadan Türkiye'ye karakış gelmez’’ dediğini Orhan Erinç dün Cumhuriyet'teki sütununda anımsatmıştı.

Erinç'in aktardığı doğrudur:

Anadolu kardan, kıştan perişan olsa bile, özellikle eski yıllarda, İstanbul'da eğer havalar iyi ise, yaşanan felaketleri Türkiye bilmezdi.

Anadolu'daki insanımız, zaten fazla bir beklenti içinde olmadığı için yolu aylarca kapalı kalsa bile sesi çıkmaz, sessiz ve çaresiz ya bir Karayolları yahut da Köy Hizmetleri aracının imdada yetişmesini beklerdi.

Oysa tam aksinin her zaman geçerli olduğunu, iki santim kar yağınca veya on dakika süreyle yağmur düşünce yapılan yayınlardan, özellikle şimdi TV ekranlarından biliyoruz.

Nitekim İstanbul'a kar yağdığı için dünkü gazetelerin birçok sütunu ‘‘havalar ve yollar’’ konularıyla doluydu.

Dahası... Pek çoğumuz özel konuşmalarda işyerine gidenlerin ve akşam işten dönenlerin yollarda çektiklerini dinledik. Kimi dört saat kimi beş saat beklemiş ve hemen herkes pek çok rezilliğe tanık olmuştu.

Rezillik belli ki Büyükşehir Belediyesi ile Karayolları'nın kar ve kış koşullarında derhal yapılması gerekenlere göre hazırlıklı olmamasından kaynaklanmıştı.

Aynı şey İstanbul-Edirne arasında kalan trenler nedeniyle Devlet Demiryolları idaresi için de geçerliydi. Yüzlerce yolcu aç bi ilaç saatlerce bir yetkilinin ilgilenmesini beklemişti. Oysa TV haberleri yayınlanırken telefonla katılan yetkililer olaya derhal el koyup sorun çözme dirayeti yerine zavallı bir yönetimin aczini teşhir ediyorlardı.

Dediklerimizin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını ortaya koyan bir örneği İstanbul'daki Karayolları 17'nci Bölge Müdürü Asım Öztürk'ün kabahati vatandaşta arayan zihniyetinde bulacaksınız. Öztürk şöyle diyor:

‘‘Karayolları olarak üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Aynı şekilde vatandaşın da sorumlulukları olduğunu unutmayalım. Sürücüler teknik donanımı yetersiz, halk tabiriyle kabak tekerleğiyle yola çıkmamalı. Emniyet şeridini meşgul etmemeliler. Herkes bunları biliyor ama uygulamaya gelince kimse uygulamıyor. Acemi sürücü var, üç şeritlik yolu beş şeride çıkaranlar var. Tüm bu faktörler bir araya gelince sorunlar kaçınılmaz oluyor. Yolu tıkamaları iki dakika sürüyor ama çözümü iki saati buluyor. Yoksa karayolları olarak üç vardiya, 280 kişi ile çalıştık. Dört gün boyunca evine gidemeyen arkadaşlarımız oldu.’’

Belli ki Sayın Bölge Müdürü'ne Türkiye'deki vatandaşlar gibisi değil, İsivçre'dekiler gibisi lazım. Çünkü oradakiler ne de olsa kurallara daha saygılıdırlar...

İyi de Sayın Müdür ve onun kafasındakiler İsviçre'deki insanların sorunlarını çözmek için mi para alıyorlar, Türkiye'dekilerinki için mi?
Yazarın Tüm Yazıları