Kadına şiddet Türkiye’nin gerçeği!

GEÇEN hafta bu sütunda “Türkiye’de kadın olmak zor” başlıklı bir yazı vardı.

O yazıda, bir profesörün karısına yaptığı eziyetlerden de bahsediyordum.
Kadına şiddet, eğitimli kişiler arasında bile çok yaygın.
Yüksekokul bitirmiş, işyerlerinde müdür düzeyine yükselmiş, iyi meslek sahibi kadınlar bile, maddi güçleri olmasına rağmen, kocalarından dayak yiyor fakat çevresine rezil olmamak, mesleğinde zarara uğramamak için, gördüğü şiddeti saklıyor.
İstatistikler, eğitimli kadınların büyük bir bölümünün eşlerinden dayak yediğini, fakat “Yuvam yıkılmasın, çocuklarım üzülmesin” düşüncesiyle sessiz kaldığını gösteriyor.
Eğitimsiz kadınların hemen hemen tamamına yakını ise ‘Kocamdır, sever de döver de” anlayışıyla şiddete katlanıyor.
Kadınlara şiddet, toplumların gelişmişliğine göre azalıyor ya da çoğalıyor.
Ülkemizde son 8 yılda öldürülen kadınların sayısı 5 bine yükseldi.
Özgürlüklerin ve demokrasinin geliştiğinin iddia edildiği bu dönemde kadına yönelik şiddetin büyük artış göstermesi bir rastlantı mı yoksa yaşadığımız dönemin bir özelliği mi?

Gazetelerde “Profesör koca 6 yıl boyunca karısını dövdü” şeklinde bir haber vardı.
O profesörün 38 yaşındaki karısının, 6’ncı yılın sonunda kocasından boşandıktan sonra gazetecilere anlattıklarından bir bölümü nakletmek istiyorum. Genç kadın şöyle diyor:
“Hiçbir kadın ‘Ben dayak yemem’ demesin. Ben de evliliğimin ilk aylarında öyle diyordum ama daha sonra gördüğüm şiddeti anlatmaya kelimeler yetmez.
Kadın her zaman şiddet mağduru olabilir. Bunun eğitimle, yaptığı işle veya kariyeriyle hiçbir ilgisi yok. Erkeklerin cahili de, tahsillisi de kadın dövüyor.
Benim kocam bir profesördü. Evliliğimizin üçüncü ayında şiddet başladı.
Bir gece sabaha kadar dövüldüm. Kapılar kilitlendi, anahtarlar alındı, telefon kabloları söküldü, cep telefonları kırıldı, ağzım yüzüm paramparça oldu. Tokatla değil yumrukla vuruyordu. 9 saate yakın, eşimden şiddet gördüm. Saçlarım yolunmuş, ağzım yüzüm paramparça olmuştu.
Bunun ardından şoka girdim. Kış dönemiydi. Sabah ayağa kalkamadığımı fark eden kocam, dışarıdan kar getirdi, küveti karla doldurup, olası bir iç kanaması geçiriyorsam, iç kanamam dursun diye beni küvete soktu.
Bir-iki ay evden dışarı çıkamadım. Şikâyet etmek istedim ama aileme zarar vereceği tehdidinde bulununca, şikâyet edemedim. Bir de bana sürekli ‘Profesöre mi inanırlar, sana mı inanırlar? Şikâyet etmeye kalkma, sen kaybedersin’ diyerek beni hep vazgeçiriyordu.
İlk şiddetten sonra değişeceğini söyleyip, araya ailesini de koyarak beni ikna etti. Kadın maalesef hep yuvayı koruma içgüdüsüyle hareket ediyor.
6 yıl süren evliliğim boyunca sadece fiziksel değil sözsel şiddete de uğradım. Üç kere boşanma davası açtım, ikisinde beni vazgeçirdiler. Üçüncü davadan sonra evliliğimi bitirdim. Bu arada 3 yaşındaki kızım da babasının şiddete maruz kaldı, korkudan dili tutuldu.
Eşimden gördüğüm şiddet nedeniyle mesleğimi yapamaz hale geldim, mesleki kariyerim bitti. Perişanım. Türkiye’de benim durumumda o kadar çok kadın var ki...”

Evet... Kadına şiddet Türkiye’nin gerçeği... Bazı toplumlarda uygarlık geliştikçe kadına dayak olayının azaldığı görülüyor. Bizde ise tam tersi. Uygarlığa doğru ilerlediğimizi sandıkça geriliyoruz. Son yıllarda bu tür olayların artması endişe vericidir.
Oysa kadın, erkek hayatının incisidir. Bir erkeğin yaşamında elde ettiği en büyük ödül, iyi bir kadına sahip olmasıdır. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözü boşuna söylenmemiştir.
Son söz: Kadın döven erkek, erkek değildir!
Yazarın Tüm Yazıları