İşte size firsat

TRABZONSPOR- Sivasspor maçı Futbol Federasyonu için bir şans oldu. Çünkü yıllardır eyyam yapan Türk hakemleri ve Futbol Federasyonu, Galatasaray- Fenerbahçe maçından sonra artık doğruyu bulacaklardır.

Türk futbolunda eğer o maçı milat kabul edersek, futboldaki şiddeti önleyebiliriz.

O maç dahil, öncesini kaşımayalım. Mesela o karşılaşmayı yöneten Bülent Demirlek, o maçı yarıda bırakması gerekirken, bitirdi.

Ama Trabzon’da 30 saniye kala maça çıkmadı.

Hakemlerimiz de Federasyonumuz da, Disiplin ve Tahkim kurullarımız da yavaş yavaş eğitiliyorlar. Tahkim kurulları yıllarca bütün cezaları indirdi ama Galatasaray- Fenerbahçe maçındaki cezayı indirmedi.

Trabzonspor’a ders olacak bir ceza verilirse ve Tahkim’de indirilmezse, bundan sonra çok az maçta olay çıkar. Kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın. Ama bu arada hakemlerinizi de eğiteceksiniz.

Bir FIFA hakemini düşünün. Trabzonspor- Sivasspor maçında 9 tane sarı kart kullanıyor, hala kırmızıya dönememiş. Bu şunu gösterir. Ya sarıları yanlış kullanıyorsun ya da eyyam yapıp kırmızıya dönemiyorsun. En fazla 4 sarıdan sonra kırmızıya dönemezsen, o sarıları sana mor olarak yedirtirler, Trabzonspor maçında olduğu gibi.

Sivasspor Balili’yi oyuna alıyor, Trabzonspor ise Ayman’ı. Ey Demirlek kendine hiç sormadın mı, "Balili ile Ayman niye sonradan oyuna giriyor? Niye Trabzonspor, Balili oyuna girdikten sonra Ayman’ı sahaya sürüyor?"

Düşünemedin değil mi? Düşünemezsin. Zaten düşünemediğin için maç o hale geldi. Daha ikisi karşı karşıya geldiği ilk pozisyonda, taç çizgisi üzerinde kontak noktası başladı. Ama sen hala fark edemedin.

Her şey bir yana, Ayman’a kırmızıyı çaksaydın, yine de o maç biterdi. Hakemlik eline düdüğü alıp sahaya çıkmak değildir. Düdük dudakla değil, beyinle üflenir.

Topla çok oynarsan

LİNCOLN tekmeden sakatlanmadı. Bir futbolcu topla çok oynuyorsa, ona mutlaka müdahale edilir. Futbolun doğası budur. Hemen ’yıldız futbolcular korunmalı’ diye sesler yükselmeye başladı. Yıldız futbolcu, o maçta üst düzey oynayan futbolcudur. Yani, futbolcuların yıldızı maçına göre değişir. O gün çok iyi oynayan futbolcuyu herkes durdurmak ister. Onun için de yıldız futbolcu diye bir kavram yoktur. Ve hakemlerin görevi bütün futbolcuları aynı şekilde korumaktır.

Alt yapımız çok eksik...

SORUN Lucescu’ya, Zico’ya, Daum’a... Türkiye’nin en üst düzey takımlarında oynayan futbolculara şut idmanında topa vuruluş tekniğini anlatmışlar mı, anlatmamışlar mı?

Ben hiç sormadım. Eğer anlatmadık diyorlarsa, istediğiniz her türlü cezaya razıyım.

Türk futbolcusu eğitim açısından hala zayıf. Ama bizim teknik adamlarımız hala iyi eğitim verildiğinden bahsediyorlar.

Ben de diyorum ki, Türkiye’de kulüplerimizin alt yapılarında, torpille gelmiş yüzlerce antrenör var. A takımını çalıştıran bir teknik adam, vasat da olsa işi kurtarır. Ama ufak çocukların başına o ülkenin en üst düzey teknik adamlarını görevlendirirseniz, futbolda bir yere varırsınız.

Yasal markaj

BİZİM gençliğimizde öyle fazla özel araçlar yoktu. Büyük şehirlerde bile özel arabası olanı elle gösterirlerdi. Dolmuşlar station model Amerikan arabaları... Minibüs yok gibi. Genelde belediyenin otobüslerine biniyoruz.

O zamanlar bu otobüsler tıklım tıklım. (Hoş şimdi de aynı). Bu otobüslerde fortçu diye tabir ettiğimiz, kadınlara sürtünerek keyif alan sapık tipler vardı. Bunlar, hani bir film var ya, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, aynen onun gibi, ani hareketlerle bayanların arkalarına geçiyordu. Ve onlarla yapışık biçimde seyahat ediyorlardı.

Genelde bayanların bazıları tavır koyuyorlardı ama, Allah var, hoşlananlar da vardı. Çünkü yüz ifadelerinden bunu anlayabiliyordunuz.

Aslında dar alanda bu kadar yakın temastan hoşlanan hiçbir futbolcu olmaz. Çünkü futbolcu geniş alan ister, baskı yemek istemez. Ama maalesef bizim futbolcular fortçuluğu sevmiyorlar. Hepsinin en sapık biçimde, oyun kuralları içerisinde fortçu olmaları gerekir. Çünkü bütün dünyada defans böyle yapılıyor. Hiçbir forvet elemanına yarım metre mesafede duramazsın. Çünkü o, bu yarım metre mesafeyi avantaj sayarak, senden evvel ayağını yere basarak, senden fazla yükselir ve kafayı çakar. Topu da ağlarında görürsün. Aynen Fenerbahçe defansının yaptığı gibi.

Fortçuluk belediye otobüslerinde ne kadar ahlaksızca, terbiyesizce bir uygulama olsa da futbolda inanılmaz derecede yasal ve gol yememek için faydalı bir uygulamadır. Otobüsteki ile sahadakinin biraz farkı vardır. Birinde rakibe arkadan baskı yaparsın, diğerinde ise yandan.

Ne olduğunu gördük

UMUR Talu, bana ve Rıdvan’a (Dilmen) sallamış. Olabilir. Ona göre Beşiktaş-Konyaspor maçında büyük pozisyonlar varmış, biz görememişiz. Ne şutlar atılmış, ne kombine akınlar yapılmış. Allah’tan iki takımın teknik direktörleri Sağlam’lar maçtan sonra açıklama yaptılar da neyin ne olduğunu gördük. O maçtaki iki kalecinin Kocaelispor alt yapısından geldiğini bana biri sufle vermiş, ben de öyle yazmışım. Gazeteciler çok zaman sufle alarak doğruyu yazarlar. Yoksa Umur Talu’nun herhalde sufle almadan yazdığı gibi ben Güneşspor’dan değil, Gençlerbirliği’nden yetiştim. Çünkü doğru haber vererek gazetecilik yapmak için her türlü bilgiye, istihbarata ve sufleye açığım.

Ellerim kırılsın

İYİ hatırlıyorum, yıllarca İstanbul susuzluktan kıvrandı. İki günlük, üç günlük, hatta bir haftalık kesintiler vardı. Susuzluktan o zaman şehri terkedenlere bile rastlanıyordu. Nüfus da 8-9 milyon civarındaydı.

Tayyip Erdoğan belediye başkanı oldu, İSKİ’nin başına da Prof. Veysel Eroğlu’nu getirdi. Ondan sonra İstanbul’da su konuşulmadı. Hatta şu anda Caddebostan ve Haliç’te denize girebiliyorsunuz. Eskiden yanından geçemezdiniz. Sonra Veysel Eroğlu DSİ’nin başına getirildi.

Şu anda Türkiye’de, Ankara’dan başka su sıkıntısı konuşulan bir şehir yok. Melih Gökçek ve Veysel Eroğlu’nu ayrı ayrı televizyondan izliyorum. Ankara’da üç dönem görev yapan bir Belediye Başkanı, susuzluğun kabahatini başka taraflara atıyorsa eğer, böyle belediye başkanına bir daha oyumu vermem. Çünkü, şu anda Ankara ile İstanbul’un su rezervleri arasında fazla bir fark yok. Çok iyi çalışılırsa, kasımın ortasında Kızılırmak’tan su gelir. Bu sefer Melih Gökçek kendi oyunu ile tuş oldu. Kimseye de bir şey anlatma şansı kalmadı. Ama Gökçek, hep tek başına top oynamak ister. 5-6 kişiye çalım atarak gol atmaya çalışır. Takım oyununu sevmez.

Futbol Federasyonu Genel Kurulu’ndaki seçimden sonra Haluk Ulusoy: 1 - Tayyip Erdoğan: 0 başlığını attıran en büyük aktör Melih Gökçek’ti.

İki seçim CHP’ye vermiştim, "Ellerim kırılsın bir daha Deniz Baykal’a vermeyeceğim" demiştim, vermedim. İki seçimde de Melih Gökçek’e oy verdim. Ellerim kırılsın, gelecek seçimde belediye başkanı adayı olursa, ona oy vermeyeceğim.

Not: Türkiye’de mutlak surette bir Su Bakanlığı kurulmalı. Çünkü, su işinde zorlanan ülkelerden gelen Su Bakanları, karşılarında bu işten anlayan bir bakan istiyorlar. DSİ bizde Genel Müdürlük. Madem susuzluk artık Türkiye için bir tehdit, o zaman var olan su imkanlarımızı kullanmak için çok iyi organizasyon lazım. Bu mücadele de Genel Müdürlük kademesinde verilmez.
Yazarın Tüm Yazıları