İstanbul’da defile

Başlığımız ünlü Katalan ressam Miro’nun bir resminin adı aynı zamanda.

Bu resmi şimdilik bir kenara bırakır ve halihazırda İstanbul sokaklarında süregelen defileden söz edersek onur konuğunun şortlar olduğunu söyleyebiliriz. Şaşırtıcı ama doğru...

Madem konuyu açtık, gerisini getirelim. Binbir zahmetle ayağınıza kadar gelmiş Miro’nun "İstanbul’da Defile"sini diğer resimleriyle birlikte Pera Müzesi’nde görebilirsiniz. 15 Ağustos’a kadar da vaktiniz var.

Gelelim diğer konuya, yani şort meselesine. Özellikle spor giyim markalarının "modayı şortla keşfedin" çağrılarına uzun süre kayıtsız kaldı Türk kadınları. Ancak şortların bu yıl dünyada da altın çağını yaşamasından mıdır bilinmez, günlük hayatta da şort giyen kadınların sayısı giderek arttı. Kısaca moda kadınların bu konudaki çekingenliklerini yenmesini sağladı.

Kadınların çekingenliği de boşuna değildi tabii. Şurada bizbizeyiz aramızdan yalanı kaldıralım. Tatil bölgelerinin ferah sereserpeliğini bir kenara bırakırsak bizde büyük şehirlerde bile gündüz vakti şort giymek, şortla işe gitmek, sokakta şortla dolaşmak epeyce riskli olduğu için yürek ister. Bir tek 15 yaş altı dal gibi genç kızlara biraz müsamaha gösterilir. Söyleyenlerin yalancısıyım, galiba bir de İzmir’de durum biraz farklıymış.

ŞORTUNU GİY SINIFINI GÖSTER

Kanımca İstanbullular arasındaki farkları ayna gibi gösteren ve sınıfsal tahlililer yapmaya son derece müsait bir giysi parçası şort. Şehirde şort giyerek rahat rahat dolaşıyorsanız muhtemelen Bebek, Nişantaşı ve Bağdat Caddesi gibi semtlerden çıkmıyorsunuz, son derece şık ve nezih mekanlarda takılıyorsunuz, galiba arabanız var ya da en iyi ihtimalle taksilerden inmiyorsunuz. Diğer türlüsü bünyede ciddi bir sinir harbi yaratıyor çünkü. Hele de belli bir yaşın üstündeyseniz canınız bunu yaşamayı hiç istemiyor ve "Aman ne olacak, giymeyiveririm, olur biter" diyorsunuz.

Tabii şort derken adına yakışır bir şekilde minicik şortlardan, bir başka deyişle "hot pants"lerden bahsediyorum, zaten patırtı da buradan çıkıyor. Yoksa dizlere kadar inen biçimsiz paçalı don görünümündeki şortlara kimsenin bir şey dediği yok.

İstanbul’un pek de kenar sayılmayacak bir mahallesinde oturan yakın bir arkadaşım epeyce moda meraklısı. Vücudu da gayet muntazam, istediğini giymeye gayet uygun. Sevgili arkadaşım bu yaz şehirde şort giymeye taktı ve bunun için ciddi ciddi bir kavga veriyor. Şortuyla otobüse de biniyor, Beyoğlu’ndaki underground mekanlarda bira da içiyor ve haklı olarak rahat etmek istiyor. Ama edemiyor. Bu uğurda millete ağzının payını vermekten tutun da yaz sıcağında pardesüyle gezmeye kadar her türlü gerilla yöntemiyle savaşıyor. En sevdiği slogansa, "Alışsınlar canım, artık yeter!".

BRIGITTE BARDOT VE SAINT TROPEZ

Bu kadar dertleşmek yeter. Şimdi böyle meselelerimiz hiç olmamış numarası yapıp, medeni insanlar gibi devam edelim. Şort esasen oğlan çocuklarının yetişkin olana kadar giydikleri bir giysi, hoş oğlan çocukları hiçbir zaman yetişkin olmuyor, genellikle yetişkin taklidi yapan yaşlı oğlan çocuklarına dönüşüyor ya, neyse. Daha çok spor giyimin bir unsuru olarak kabul edilen şortlar ofislerde de pek hoş karşılanmıyor. Ancak giyim kodlarının daha ensek olduğu bazı sektörlerde şortlu takımlar kullanılıyor ve gayet de makul duruyor.

Şortlar şık ve -gerçeği söylemek gerekirse biraz seksi- bir giysi olarak kendini kabul ettirmeden çok önce spor yapılırken giyilen elzem bir kıyafet. Bazı Ortadoğu ülkelerinde sporcu kızların şort boylarının ciddi ciddi gündemi işgal ettiğine de herhalde aşinasınızdır.

Minicik şortların, yani hot-pants’in sahneye çıkıp rol çalması da pek çok yenilikçi icat gibi 68 kuşağının marifeti. Bermuda şortlar "çok sıkıcı, yaşlı ve örümcek kafalı" bulunduğu için şortların boyu kısaldıkça kısalıyor. Dönemin şortu en iyi taşıyan kadınıysa tartışmasız Brigitte Bardot. Yani Saint-Tropez kıyılarını birbirine katan umursamaz tanrıça.

Şortlar kullanım olarak mini etekten çok daha pratik olduğu için tabii ki birileri onu geceye taşımayı da akıl ediyor. Özellikle uzun saatler dans edilen ve anlatıla anlatıla bitirilemeyen çılgın Stüdyo 54 gecelerine. Parlak, pullu ve daracık şortlar topuklar, uzun bacaklar ve sıkı kalçalarla birleşince ortaya akılalmaz bir kokteyl çıkıyor. Aynı formül bugün de pekala işliyor.

Şort hepi topu 20 santimlik bir kumaş parçası ama tahrip gücü yüksek ve etki alana geniş. Yoksa adına şarkı bestelenir miydi hiç? James Brown’ın 1971 tarihli hit parçası Hot Pants’in bir diğer ismi de "She Got To Use What She Got To Get What She Wants". Sorusu olan?

Haftanın İlham Perisi:

Sağır sultan bile duymuştur artık ama galiba tekrarlamak bizim de hoşumuza gidiyor. Evet Charlotte efsanevi şarkıcı ve oyuncu Serge Gainsbourg ile muazzam bir kadın olan meslektaşı Jane Birkin’in kızı. Kardeşleri, nenesi, amcası, üvey babası kocası filan ayrı ayrı sanatkar, ayrı ayrı eksantrik, ayrı ayrı meşhur. Charlotte’in iki çocuğu Benjamin ve Alice de ya geleceğin sanatçı eksantrikleri ya da sorunlu kişilikleri olacak bu durumda. Yaşı 35 civarında seyreden Gainsbourg’un son derece başarılı oyunculuk ve şarkıcılık kariyeri bir tarafa, modaya olan merakı ve aşırı net giyim tarzı takdire şayan. Moda dergilerinin Hermes’in en beğenilen çantası Birkin’e ilham kaynağı olan annesi Jane ve çarpıcı kızkardeşi Lou Douillon ile birlikte Charlotte’a da tapması boşuna değil yani.

Bir zamanlar babası tarafından "dünyanın en güzel eskizi" diye tanımlanan Charlotte sade ama akılda kalan farklı yüz hatları ve androjen fiziği sayesinde modacıların da gözbebeği olmuş durumda. Günlük hayatta yüksek belli jean’ler, düz tişörtler, gömlekler ve spor ayakkabılar giyerek ne hikmetse sadece Fransız kadınlarının yaratmayı başardığı o mesafeli ve sade şıklığı temsil ediyor. Gece kıyafetlerindeyse ancak "modayı sanat olarak görenler"in taşıyabileceği deneysel parçaları tercih etmekten çekinmiyor. Balenciaga’nın tasarımcısı Nicholas Ghesquiere ile pek bir seviştikleri için markanın yeni koleksiyonlarını Charlotte üzerinden izlemek mümkün. Kendine özgü tavırlarıyla giydiği her şeyi kendisinin kılan Charlotte’un fotoğrafına dikkatlice bakar mısınız? Ayağını sıkan ayakkabılarını eline alıp rahatça yalınayak poz verebilecek kaç tane "şık" kadın tanıyorsunuz?

MODA AJANS

Bavul hazırlamanın da adabı var

Bavulun içindekiler de önemli tabii ama şık ve dayanıklı bir bavuldan daha karizmatik pek az şey vardır. Bavul hazırlama dersinden çakmış olabilirsiniz ama seyahat etmeyi seviyorsunuz değil mi? O halde kendinizi bir Samsonite bavulla ödüllendirin. Hafifliği ve pratikliğiyle en zor yolculukların bile tüy gibi geçmesini sağlıyor çünkü.

Lavanta zaten hastası olduğumuz son derece güzel ve asil bitki, şimdi hayırlara vesile oluyor. Halkla ilişkilerin duayenlerinden Sibel Asna İzmit’in Akmeşe köyünde lavanta üretimini başlattı. Böylece ortaya "Lava" markalı keseler, sabunlar, kolonyalar ve lavanta yastıkları çıktı. Bu ürünlere www.deppo.com ve www.garantialisveris.com adreslerinden de ulaşılabilirsiniz.

Yoksa sanat sporu yener mi

Sanatla spor arasında hiçbir rekabet yok, bilakis pek güzel kardeş kardeş geçiniyorlar. Bakınız, Puma markası Martin Creed’in Tate Britain Sanat Galerisi’nde sergilenen "Work No. 850" isimli çalışmasına "Koşu Koleksiyonu"yla destek veriyor. Yolu Londra’ya düşenlere ve düşmeyenlere duyurulur.

Rihanna’nın çantası

Şimdi Rihanna’nın devri ve elini dokundurduğu her şey altın oluyor. Zamanın ruhunu mükemmel bir şekilde kavrayan bu genç kız, kendini uçurumdan atsa arkasından gelecek hayranları bulunur. Kendisinin son takıntısıysa Louis Vuitton’ın "Monogramouflage Speedy" modeli çantası. Yürü be Rihanna!
Yazarın Tüm Yazıları