İsmail Cem süpermen mi?

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

İddialı olmak, insanı başarıya taşıyan önemli niteliklerden biri. Mantık ve izanı aşmamak koşuluyla.

Kritik çizgi bu. Mantık ve izan.

Ondan ötesi, gerçekle bağları tamamen kopartan bir ben merkezci anaforun narsist kuyusu.

İnsanı yalnızlığa, çevresini pasifizme sürükleyen bu tehlike, ne yazık ki liyakat hiyerarşileri altüst olan toplumlarda yaygın.

Siyasiler, bu konuda ön sıralarda.

‘Kurtarıcı’ olmak siyasi başarının ilk koşulu sanki.

İlle bir şeylere ‘damga’ vurulacak, altına imza atılacak.

* * *

GEÇEN gün sabah gazetesini okurken, koskoca bir damgayla daha karşılaştım.

Bu kez Türk dış politikasına vurulan bir damgaydı bu.

Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, Sabah Gazetesi'nde yayınlanan dizisiyle keşfettik bu gerçeği.

Dizinin adı ‘‘Son bir yıldan önümüzdeki yüzyıla...’’

Başlığın bir solukta söyleyiverdiği gibi İsmail Cem, Türkiye'yi 21'inci yüzyıla nasıl taşıdığını anlatıyordu.

Noktasına dokunmadan bir alıntı:

‘‘Görevi devraldığımız Temmuz 1997'de Türkiye'nin, önümüzdeki yüzyılın başlarında bir dünya devleti olması hedefi getirilmiştir. Son bir yıl içinde bu hedefe Türkiye'yi ulaştıracak strateji oluşturuldu, politikalar belirlendi. Her politika ayrıca harekat planlarıyla desteklendi.’’

Aniden ekranda beliren dünya devleti hedefine kilitlenmek için, önce bir ‘öteki dünya ülkesi’ olmaktan kurtulduğumuza sevinelim.

Sonra Türkiye Cumuriyeti'nin bölgesel örgütlenmelerde tarih boyu aldığı aktif rolleri; Soğuk Savaş döneminde üstlendiği sorumlulukları; yurtta sulh cihanda sulh ilkesini hayata geçirmeyi hedefleyen dış politika konseptlerini; Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan tabloda kendisine biçtiği ‘bölgesel güç’ olma rolü için yedi yıldan beri yapılan tüm çalışmaları hafızalarımızdan kazıyıp bembeyaz bir sayfa açarak Türk dış politikasında neyin ihmal edilmiş olduğunu öğrenelim:

‘‘Bakanlığımızın çizdiği bu doğru çerçevede, Türkiye yedi yüzyıllık, hatta bin yıllık bir tarihin ve Cumhuriyet ihtilalinin temsilcisi olmanın olağanüstü imkanlarını dış siyasete katabildi. Dış siyasetimizin oluşumunda uzun bir süre ihmal edilmiş bu unsuru, ‘tarih boyutunu', dış siyasetimize getirdiğimiz düşüncesindeyim.’’

Her ne kadar hafızamızı derin dondurucuya koymaya çalışsak da, Türkiye özellikle 1990’dan sonra Sayın Bakan'ın yeni bir politika gibi ortaya koyduğu temel yaklaşımları hayata geçirmek için olağanüstü bir gayret sarfetti.

‘Balkanlardan Çin’e' tartışmaları, Ortadoğu barışında etkin rol oynama hedefi, Barış Suyu projesi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, belli bir mesafede tutulmasına rağmen Yunanistan ve Ermenistan'ın bile Türkiye'nin inisyatifi ile bölgesel örgütlenmelere davetleri hep tarih bilincinin Türk dış politikasındaki yerinin sonucuydu.

Ama bu starteji her zaman başarıyla uygulanabildi mi? Tabii ki hayır. Bunun nedeni ise Türkiye'nin iç siyasi ve ekonomik olgunluğunun, dış politika sorumluluklarını taşıyacak seviyeye ulaşamamış olmasıydı.

* * *

DİZİNİN vinyetleri de çok ilginçti. Vinyetleri çizen İbrahim Sarı, her nedense süpermenin gazeteci kimliği olan Ken Klark'a benzeyen bir tipi kah ekranın başında dünyaya bakarken, kah dünyanın üzerinde yürürken çizmişti. Bazı vinyetlerde de önemli bir şahsiyeti takip ettikleri izlenimi veren gazeteciler ordusu. Aslında dizinin yarattığı izlenim de buydu. Flaşlara ve kameralara odaklanmış bir süpermen...

İsmail Cem'in en büyük şansı Tansu Çiller gibi, Dışişleri Bakanlığı'nı ve Türk dış politikasını kendi siyasi hedefleri için acımasızca kullanmış olan bir bakandan sonra gelmesi oldu. Cem'i eleştirmeye kimsenin dili varmadı, eli gitmedi.

Ama ‘Son bir yıldan önümüzdeki yüzyıla dizisi’ sürenin dolduğunu gösterdi.













Yazarın Tüm Yazıları