İslam ve kadın

DÜN, "Dünya Kadınlar Günü" idi. Dünyanın pek çok uygar ülkesinde ve Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır.

Mayıs ayının ilk haftasında kutlanan "Anneler Günü"nü de dikkate alırsak, takvimlerimizde kadınlar için iki ayrı günün ayrıldığını görürüz. Bu, bize göre sembolik bir işaretlemedir. Zira kadın, eş ve anne olarak toplum ve aile hayatı içinde yeri hiçbir şekilde doldurulamayacak bir değere ve vazgeçilmezliğe sahip olması nedeniyle her anımızı dolduran, hayatımızı anlamlı kılan bir varlıktır.

Kadınlara özgü bir günün oluşturulması fikri ilk olarak, 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda ortaya atılmış ve kabul görmüştür. Tarihin 8 Mart olarak kararlaştırılması ise 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda olmuştur.

***

1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm dünyada Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırmış, daha sonra da birçok ülkede bu gün mutat bir şekilde kutlanmaya devam edilmiştir. Birleşmiş Milletler, kadınlara eşit haklar verilmesinin dünya barışını güçlendireceğini de önemle vurgulamıştır.

Birleşmiş Milletler’in yaptığı bir araştırmaya göre, dünyadaki işlerin yüzde 66’sı kadınlar tarafından görülmektedir. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak yüzde 10’una, mal varlığının ise yüzde 1’ine sahiptirler. Dünyadaki işlerin yüzde 34’ünü gören erkekler ise tam tersi; toplam gelirin yüzde 90’ına, toplam mal varlığının da yüzde 99’una sahip bulunmaktadır.

Gelir ve servet paylaşımındaki bu eşitsizliğe karşın, güç ve şiddete maruz kalmada kadının ön sıralarda yer alması, günümüzün modern toplumlarında bile değişmeyen hazin bir olgudur. Türkiye’ye baktığımızda; şehirlerde evli kadınların yüzde 18’inin, köylerde de yüzde 76’sının eşleri tarafından dövüldüğü görülmektedir. Aile içi suçların yüzde 90’ını yine kadına karşı işlenen suçlar oluşturmaktadır. Berdel, başlık parası, töre ve namus cinayetleri, şiddet ve dayak gibi utanç verici olaylar, toplumun kanayan bir yarası olarak içimizi sızlatmaya devam etmektedir.

Oysa kadın, toplumun direğidir. Uygarlık pek çok alandaki gelişmesini kadınlara borçludur. İlkel toplumlarda erkek avcılıkla meşgul olurken; kadın bitki köklerinden ve meyvelerden yemek yapmasını öğrenmişti. Tohumu toprağa atmak suretiyle ilk muntazam ziraati gerçekleştiren, hayvanı ehlileştirerek insanın emrine sokan da yine kadındır. Erkeğin çobanlık ve avcılık gibi işlerle uğraşması sebebiyle, ticareti dahi kadınlar yapıyordu. Kadın zamanla erkeği de bu gibi işlere alıştırarak onu sosyal yönden eğitmiş, bir bakıma onun öğretmeni olmuştur. Hayata geldiğimiz ilk andan itibaren bize bakan ve bizi eğiten de annelerimiz değil midir?

İslam dininden önce kadın, horlanan, aşağılanan, insan yerine konulmayan bir "mahluk" konumunda idi. Kız çocukları kumlara gömülerek öldürülüyor, kadın alınıp satılıyor, ağır işlerde çalıştırılıyor, cinsel obje olarak görülüyordu. Kadını bu korkunç durumdan İslam dini kurtarmıştır. Onu toplumdaki gerçek yerine oturtmuş, şeref ve onur sahibi yapmıştır. Onu köleleştiren ne kadar köhnemiş inanç ve hüküm varsa hepsini ortadan kaldırarak bir daha geri gelmemek üzere çölün dibine gömmüştür.

İslam, karanlık bir dehlizde hiçliğe mahkûm edilmiş olan kadının elinden tutmuş, onu hayata ve gün ışığına çıkarmıştır. İslam'da erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit bir şekilde Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. İnsanlık ve Allah'a kulluk bakımından ikisi arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının konumu erkekten farklı değildir. Kur'an-ı Kerim'de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir.

"Bunun üzerine Rableri onların dualarını kabul etti. (Dedi ki) Ben, -erkek olsun, kadın olsun ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım." (Al-i İmran, 195)

"Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu, bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır."(Rum, 21)

Ayetler kadının bir insan olarak statüsünü belirlemekte, "Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz" (Bakara, 187) beyanıyla da birbirlerine olan ihtiyaçlarını belirtmektedir.

***

Yüce dinimiz, erkeğe tanınan temel insan haklarını kadına da tanımıştır. Yaşama hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken masuniyeti, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadın ile erkek arasında hiçbir ayrıma yer verilmemiştir.

Dünya nüfusunun yarısını veya biraz fazlasını kadınlar oluşturmaktadır. Bu demektir ki, kadınsız bir dünya, kadınsız bir toplum, kadınsız bir hayat "yarım" ve "eksik" bir hayattır. Bedenimizin, aklımızın ve gücümüzün yarısını yok sayarak; onu yorgun, bitkin ve hatta yaralı bırakarak gidebileceğimiz yol, alabileceğimiz mesafe yoktur. Kadınlarımızın kıymetini bilelim.

Dünya Kadınlar Günü, bütün kadınlarımıza kutlu olsun.

SORALIM ÖĞRENELİM

Elimde bir miktar faiz parası var, bunu hiçbir geliri olmayan öğrencilere okul masrafı olarak verebilir miyim? M.A.

Karşılığında bir sevap beklememek kaydıyla öğrencilere okul masrafı olarak verebilirsiniz.

Bir kızla evlenmek istiyorum. Başka bir etnik kökenden olduğum için vermiyorlar. Halbuki ben Müslümanım. Dinimizde böyle bir ayrım var mıdır? S.D.

İslam'ın iki temel kaynağı Kur’an ve sünnet, insanların eşit olduklarını ve üstünlüğün ancak takva esasına dayalı ve bireysel olduğunu ifade eder. Bazı fıkıh kitaplarında İslam’ın bu genel prensibine ters düşen ifadelere rastlıyoruz. Örneğin; Kureyş’in ancak Kureyş’e denk olduğu, diğer Arapların Arap olmayanlara denk olamayacağı gibi. Ancak bunların hiçbiri delil olabilecek güçte değildir. Din, insanları birbirine kardeş yapmış, biraz önce ifade ettiğim gibi üstünlüğü takvalık ve erdemliğe vermiştir.

Bir şeyi sipariş verdikten sonra bundan caymak olur mu? Mustafa Mutlu/İSTANBUL

Buna fıkıhta sipariş akdi denilir. Bu hususta farklı görüşler olmakla birlikte en doğru görüş, ısmarlama yapılan şey tarife uygun olduğu takdirde vazgeçilmesi caiz olmaz.

Bir dini eserde mescidin altı da üstü de mescit sayılır denilmektedir. Şu halde binaların bodrum katları veya üst katlarına mescit yapılması doğru mudur? Ahmet UYANIK/VAN

Prensip olarak bir yere mescit yapılıyor ise onun altı da üstü de mescit hükmündedir. Müçtehit alimler bu itibarla mescitlerin altında veya üstünde binaların olmaması yolunda görüş bildirmişlerdir. Ancak yine bazı müçtehitler, örneğin İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, konut sıkıntısı nedeniyle mescitlerin altına veya üst katlarına mescit yapılmasında bir sakınca görmemişlerdir.

Akraba evliliği dinimizde yasaklanmış mıdır? Behçet EREN/MALATYA

Kuran’da evlenmeleri yasaklananların dışındaki akraba evliliği yasaklanmamıştır. Ancak Hazreti Peygamber, akraba evliliğini tavsiye etmemiştir. Hazreti Ömer de döneminde bu yolu izlemiştir.
Yazarın Tüm Yazıları