İşin aslını konuşalım...

TÜRKİYE’nin Lübnan-İsrail sınır bölgesinde görev alacak Birleşmiş Milletler (BM) gücüne (Unifil) asker gönderilmesine hükümet karar verdi.

TBMM’nin 5 Eylül günü yapacağı toplantıda bu karar onaylanırsa, işin formalite kısmı tamamlanmış olacak.

Geriye birliğimizin oraya gönderilmesi, yani işin fiili kısmı kalıyor.

Lakin tartışma henüz bitmedi. Uzun süre bitmezse de şaşırmayın.

Nitekim 1 Mart 2003 tarihli meşhur "Irak’a asker gönderme" tezkeresinin tartışmaları hálá sürüyor.

Biz Lübnan’a asker göndermenin sakıncalı olduğunu düşünenlerden değiliz. Gerçi Başbakan Tayyip Erdoğan dahil birtakım "iktidar" ileri gelenlerinin "Asker gönderirsek Ortadoğu’da söz sahibi oluruz" türü sözlerine de katılmıyoruz. Çünkü bir Birleşmiş Milletler gücüne şu kadar yüz asker gönderdiniz diye kimse sizi "gelin de şu sorunun çözümünde görüşlerinizi bildirin" diye masaya çağırmaz.

Nitekim -dünkü gazetelerde vardı- 1950 yılında Güney-Kuzey Kore savaşından başlayarak bugüne kadar 28 yere asker göndermişiz.

Siz bu 28 ihtilaf konusundan herhangi birinin çözümü için Türkiye’nin herhangi bir müzakere masasına çağrıldığını duydunuz mu?

Kimse kimseyi aldatmasın... Yok böyle bir şey.

Ama Lübnan’a asker gönderince Türkiye’nin -CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ifadesiyle- Yahudi-Müslüman Savaşı’nda taraf haline geleceğine de kesinlikle katılmıyoruz.

Türk askeri Lübnan’a, orada çatışan taraflardan birine destek vermek için gitseydi, Baykal’ın sözlerinde bir parça anlam olabilirdi.

Oysa öyle bir şey de yok...

Lübnan’da halen bir Fransız generalin komutasında görev yapan 2000 kişilik bir BM gücü zaten var. Türk askeri bu birliğin sayısının 15 bine çıkarılması nedeniyle oraya gidecek. Keza -yanılmıyorsak- o birlikte, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelecek 7 bin kişilik gücün bir parçası olacak.

Şimdi soralım:

Lübnan’a asker gönderen AB ülkeleri oradaki "Yahudi-Müslüman Savaşı"nda taraf mı oluyorlar?

Demek istediğimiz o ki, sırf muhalefet etmiş olmak için söylenenlere kulak vermeyin.

Bu "asker gönderme" işinin Türkiye’nin ne bugüne kadar uyguladığı dış politikanın temel doğrultusuna aykırı bir tarafı var, ne de abartıldığı gibi sakıncaları söz konusu...

Bunun gerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını ABD yönetimine sevimli göstermek gayreti olduğunu bilirsek, teşhisi doğru koymuş oluruz.

Yeri gelmişken... Bugün "Lübnan’a bir an önce asker göndererek orada iyi bir yer kapmak" için pek gayret gösteren ve "Asker yollamasak ağırlığımız azalırdı" diyen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e sormadan edemiyoruz:

Bu sözleriniz aslında, 1 Mart 2003 tezkeresinin Meclis’te reddedilmesi zeminini hazırladığınız için duyduğunuz pişmanlığı mı ifade ediyor?
Yazarın Tüm Yazıları