IMF'den kurtulma parası

HÜKÜMET tezkerenin Meclis'ten geçmesinden sonra ABD'den alınacak paketin Türkiye'nin ekonomik kurtuluşu olacağı kanaatinde.

Aslında ABD'den gelecek ekonomik yardımla ilgili ‘‘tam’’ bir rakam yok.

Ali Babacan'ın deyimiyle, ‘‘çok seçenekli ve hareket kabiliyeti veren’’ oynak bir kredi anlaşması söz konusu.

Paketin boyutunu Türkiye'nin ihtiyaçları belirleyecek.

‘‘Kullanılabilir üst limit’’, Türkiye'nin gerçek ve akılcı kredi ihtiyacının üzerinde.

Babacan'ın tavrından anladığım kadarıyla Hazine bu limitin tamamını kullanmak niyetinde değil.

Tezkerenin ardından açılacak musluktan ilk etapta Türkiye'nin kısa vadeli ve yüksek faizli borç stoku temizlenecek.

Bunun yaratacağı rahatlıkla iç piyasada faizlerin hızla aşağı inmesi sağlanacak.

Ödemeler dengesindeki sıkışıklığın atlatılmasıyla, ABD kredisinin gölgesinde dış piyasalardan ucuz kredi bulma olasılıkları artacak.

Babacan ilk etapta 3-5 milyar doların yeterli olacağını düşünüyor.

Hazine ve Merkez Bankası bürokratları ile bu işin üzerinde hayli çalışmışlar.

Babacan, gelecek paranın Türk ekonomisinde bir türlü atlatılamayan denge bozukluğunu gidereceğini ve iyi bir başlangıca neden olacağını düşünüyor.

‘‘Bu para bizi IMF'den kurtaracak para olacak’’ diyor.

Ancak bir şartla.

Uygulanmakta olan ekonomik programdan fazla taviz vermemek kaydıyla.

Para alacak gelmiyor verecek niye gelsin


SARAR, Türkiye'nin konfeksiyon alanındaki önemli markalarından biri.

Krizlere meydan okuyarak katlaya katlaya büyüttükleri kapasiteleriyle dünyanın dört bir tarafına ihracat yapıyorlar.

Bunun yetinmeyip, Amerika gibi zor pazarlarda kendi markalarını, kendi dükkánlarında satmak için organize olmaya başladılar. Önceki gün, Sarar'ın yöneticilerinden Mehmet Yılmaz ile bu konuları konuşuyorduk.

ABD'ye destek olsun olmasın, Türkiye'nin Irak'a yapılacak operasyondan çok ciddi etkilendiğini söyledi.

‘‘İhracat etkilenir mi?’’ diye sordum.

‘‘Herkes etkileniyor. En azından kimse Türkiye'ye gelmek istemiyor’’ dedi ve başlarından geçen taze bir olayı aktardı. Sarar önümüzdeki sezonun kataloğunu hazırlamak için her zaman çalıştığı Amerikalı mankenle anlaşmış.

Geçen hafta çekimler yapılacakmış. Biletler, oteller, mekánlar, fotoğraf ekibi her şey hazırlanmış. Çekimlere bir gün kala Amerikalı manken telefon açmış.

‘‘Kusura bakmayın gelemiyorum.’’

‘‘Hayırdır!’’

‘‘Ailem izin vermiyor.’’

‘‘Niye?’’

‘‘Türkiye'de savaş var. Başıma bir şey gelir diye korkuyorlar.’’

Hal böyle olunca çekimler iptal edilmiş.

Mehmet Yılmaz, ‘‘Adam iki gün kalacak ve dünyanın parasını alacaktı. Buna rağmen gelmedi. Para alacak olan gelmezken, para verecek olan ithalatçı, turist ve diğerleri niye gelsin? Siz olsanız gelir misiniz?’’ diye sordu. İstediğimiz kadar savaşın dışındayız diyelim, Türkiye'nin dışardan manzarası bu.

Keşke tarihin sağlaması yapılabilse


DEVLET yönetmek zor iştir. Stratejik kararlar alırken yaptığınız hesabın sağlaması yoktur. Hatanın bedelini ise daha çok gelecek kuşaklar öder. Bu yüzden de ‘‘sallamak’’ ve ‘‘mangalda kül bırakmamak’’ hiç önemli değildir. Türkiye tezkereyi ilk seferde geçirmiş olsaydı, acaba Azor Adaları'ndaki toplantıda masada olur muydu ve bu işten daha büyük kazanımlar elde edebilir miydi? Bu sorunun yanıtını bilemeyeceğiz. Aynen 1991'de verilen ve verilmeyen kararların bugüne etkisini bilemediğimiz gibi. Acaba o gün Türkiye, Turgut Özal'ın peşine takılıp daha atak bir politika izleseydi, bugün Türkiye'nin manzarası farklı olur muydu? 1991 yılında Türkiye'nin atacağı adımlar farklı olsaydı, acaba terör 1991 sonrasında aynı oranda tırmanabilir miydi? Kuzey Irak'ın siyasi tablosu bugünkünden farklı olur muydu? Ya da Kuzey Iraklı Kürtler, para birimi olarak Türk Lirası'nı kullanmak istediklerinde bunu kabul etmiş olsaydık, acaba şimdi oradaki etkinliğimizin boyutu başka bir noktada olabilir miydi? Bu soruların yanıtlarını da bilmiyoruz. Ve muhtemelen yaşam süremiz içinde de öğrenemeyeceğiz. Ancak Özal'ın bir koyup üç alalım teorisinin Türkiye'ye kaybettireceğine inananların bilmesi gereken bir şey var. Uluslararası ilişkiler, bizim bildiğimiz rulete benzemez. Bazen masaya tek bir kuruş koymadan da servet kaybedebilirsiniz. Bazen de tam tersi olabilir. Ama aslolan ‘‘oyun salonunda’’ bulunmaktır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Bankalara, işlerine gelmeyen yasaları uygulamama döneminin bittiği anlatıldığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları