İmaj tamam

TARAF Gazetesi’nin arka sayfasında bir köşe var. Her gün bir ünlü, 20 soruya cevap veriyor.

Sorular "yabancı" değil. Zamanında, anket defterlerinde karşımıza çıkan cinsten. Oradakilerin biraz "olgunlaştırılmış" hali sadece.

Misal, "Hangi yemeği seversiniz?" değil de "Hangi sesi seversiniz?".

Aslında bana sorarsanız tam tersi olmalı.

Yani esas çocuğa sorulacak soru değildir hangi yemeği sevdiği. İnsan o yaşta ne anlar yemekten içmekten...

Kimsenin "Yoğurtlu bakla" diyecek hali yok. Ya, "Hamburger" denecek, ya "Pizza"!

Kuşağına göre. Bizim kuşak "köfte-patates" kuşağıydı mesela.

Yeme içmenin zevkine yaş ilerledikçe varılıyor. Hatta zevk olarak bir tek o kalıyor bile denilebilir.

Mesela, ben şimdi ilim için değil ama iyi bir yemek için kalkıp Çin’e gidebilirim.

Alışverişin seksten daha çok zevk verdiğini yazıyordu geçenlerde gazeteler... Bilmiyorum kaç yaşındakilere sordular... Ya da şöyle söyleyeyim, şu diyet işi başımıza musallat edilmeden önce yapılsaydı bu araştırma, yeme içme alışverişi de sollardı.

* * *

Uzatmayayım, eğer kişinin yakından tanınmasıysa amaç, hangi yemeği sevdiği "az sıkı" soru değildir. Daha dün Bade isimli bir hanım kızımız, Mahsun Kırmızıgül’le ayrılığını "Kebaba veda" şeklinde değerlendirdi biliyorsunuz. Bu bağlamda, "Sevdiğin yemeği söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" bile denilebilir!

Fakat bir sorun var.

Doğru cevap verecek insanı nerede bulacaksınız?

Evet, yetişkin olmanın getirdiği bir durum da budur!

Hiçbir yetişkin, hiçbir soruya akıldan geçen, içinden gelen, inandığı cevabı vermez.

Maksat, zevahiri kurtarmak, imaj yapmak, nabza göre şerbet vermek, karşındakini etkilemek falandır.

Saati sorsanız doğru cevap alamazsınız.

Sevgiliniz mesela... Yanında biraz daha kalmanızı istiyorsa on dakika geri, bir an önce çekip gitmenizi istiyorsa on dakika ileri beyanda bulunacaktır.

Taraf’tan bir soru size...

"Sizce mutsuzluğun sebebi nedir?"

Bunun doğru cevabı gerçekte tamamen kişisel çuvallamalardır.

"Kasetimin satmaması."

"Dizi filmimin tutmaması."

"Köşeyi bir türlü dönememiş olmam."

"Aşağılık sevgilimin beni aldatmış olması."

"En yakın arkadaşımın benden daha güzel olması."

Bu gibi şeyler.

Fakat samimiyetin álemi yoktur elbet.

Sonra herkes ne der?

"Ayol bu bizim gibi biri!"

Tabii ki onlar gibisinizdir, lakin bunu kimsenin bilmemesi gerekir. Onun için kalemin arka ucunu ağzınıza sokup gözünüzü kısmak suretiyle uzun uzun düşünürsünüz. Hatta "ağır" tanıdıklarınızdan yardım bile alabilirsiniz.

Sonunda "Afrika’daki açlar" ya da "Dünyadaki savaşlar" gibi bir cevap verirsiniz.

En sevdiğiniz kelime? "Sevgi."

En nefret ettiğiniz kelime? "Nefret."

Tam tersi olduğunu bir siz bir de birkaç yakınınız bilir.

Gerisi... Gerisi yer.

İmaj tamamdır.

MIŞ-MUŞ

Türkiye, kişi başına gelirini artıran 6 ülkeden biriymiş.Fakat kişinin bundan habersiz olduğu tek ülke!

Kadın pedi doğada 100 yıl yok olmuyormuş."İz bırakmadım" demeyiz!
Yazarın Tüm Yazıları