‘İki şey var ölümle unutulur’

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Yarım asırlık yaşamımda ilk kez, yılbaşının benim için ne anlama geldiğini dün öğle vakti düşündüm. Yılbaşı benim için ‘‘annemin yüzü’’ydü.

Ben insanın en çok yüzünü severim. Bir kadın gördüğümde de ilk kez yüzüne bakarım. İnsanı tanımlayan şey, yüzüdür. Bir kadın yüzü de kadını tanımlar. Gerisi benim için teferruattır.

Bir kadının bacakları, kalçaları, göğüsleri, boyu-bosu, endamı güzel olabilir. Ama ille de yüzü önemlidir.

O yüzdeki anlam önemlidir.

Benim için yılbaşı, annemin yüzüdür.

Ben annemi hiç görmedim. Babaannem Melek Hanım'ı on bir yaşıma kadar anne bildim.

Ona hep ‘‘Anne’’ diye hitap ettim. On sekiz yaşıma kadar hemen her günüm, onun güzelim yüzüne bakmakla geçti.

Gece yatmadan önce onun yüzüne bakar ve gözlerimi kapatırdım. Odama el yordamıyla gider ve yatağıma girerdim.

Sabah uyandığımda gözlerimi onun yüzüne açardım.

* * *

Nâzım Hikmet, ‘‘İki şey var, ölümle unutulur / Anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü’’ der.

Ben anamın yüzünü asla unutmadım. Melek Hanım'ın yüzündeki her çizgiyi ayrı ayrı sayabilecek kadar biliyorum.

Onun her durumdaki bakışlarını da biliyorum. Yüzü tamamıyla bana endeksliydi. Ben mutlu olunca gülümser, acı çektiğimi düşünürse, yüz çizgilerini derin bir hüzün kaplardı.

Onu üzmemek için beyaz yalanlar söylediğimde, yüzünde bir kuşku ifadesi belirir ve bana asla inanmazdı.

Bana dili döndüğünce nasihat eder, sonra başına beyaz bir yemeni örterek, eline Kur'an-ı Kerim'i alırdı.

Çocukluğunda hatim indirmiş olduğunu biliyordum. Kur'an'ı bir müzikal armoni ile okur, bitirdiğinde yüzüme üflerdi.

Nedenini bilmediğim bir ferahlık duyardım.

Ben de, sözgelimi bir Leo Tolstoy açıp okumaya başlardım.

Okuduğum kitaba bakar, kahramanlarının isimlerini sayardı.

En çok Anna Karenina'yı severdi.

Onun için üzüldüğünü bilirdim.

* * *

Yeni yıla da onunla birlikte girerdik. Eve gelen giden olursa, önce tombala oynardık. Bilmiyorum tombala hâlâ var mıdır?

Gece saat onbir civarında konuklar giderlerdi; biz de radyoyu açardık.

Radyodan Rumca şarkılar dinlerdik. Melek Hanım bazen onlara eşlik ederdi. Bana merak ettiğim Rumca sözcükleri öğretirdi.

Gece yarısı olduğunda birbirimizi kucaklar, öperdik. Sonra ona bir kez daha bakar, gözlerimi yumar, odama giderdim.

Yeni yılın ilk sabahında da, gözlerimi onun güzelim yüzüne açardım.

Şehrimin, Manisa'mın yüzü değişti ama Melek Hanım'ın yüzü hâlâ yaşıyor.

Onun yüzünü, yüreğimde zincire vurmuşum.

Sadece yılbaşı gecelerinde çözüyorum.

Ama bir yere gitmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları