İçki pazarımız yağlı kuyruk

Devlet, ‘‘kuyruk yağlı olsun’’ ve böylece yüksek fiyata satayım diye TEKEL'in bütün içki üretim tesislerini, yan kuruluşlarını ve içki markalarını tek parça halinde satışa çıkartmış bulunuyor. Bazı TEKEL'ci uzmanlar Türk içki pazarının ‘‘yağlı kuyruk’’ vasfı kaybolmasın diye, yerli ve küçük üreticinin pazara girmesini önleyecek her türlü tedbiri yasaya, olmadı yönetmeliklere koydurmakta.

Bu hafta Antakya ve Adana gezilerimden söz edecektim. Vazgeçtim. Daha doğrusu erteledim. Çünkü devlet harıl harıl TEKEL'i satma peşinde. Bu yazının kaleme alındığı gün, Maliye Bakanı Unakıtan, TEKEL'i pazarlamaya Londra'ya gitmişti.

TEKEL'in çarpık özelleştirilmesi ile uğraştığımı bilmeyen kalmadı. Özellikle Türk rakısının perişan edilmesi başlıca korkumdu. Ayrıca her zaman Türk tarım üreticisinin ve yerel küçük girişimcilerin haklarını savundum.

Sorunun takipçilerinden Mehmet Yalçın, geçen hafta köşesinde konuyu işlemiş. Onun da dikkat çekmek istediği nokta, blok satış sonrasında altın yumurtlayan tavuğu kesip bir defalık yiyeceğimiz. Sonra ortada yiyecek bir şey kalmayacak.

KÜÇÜK ÜRETİCİNİN DURUMU

Bu arada devlet, ‘‘kuyruk yağlı olsun’’ ve böylece yüksek fiyata satayım diye TEKEL'in bütün içki üretim tesislerini, bunların yan kuruluşlarını ve içki markalarını tek parça halinde satışa çıkartmış bulunuyor.

Aslında tesislerden çok, Türk içki pazarının tekeli satışa sunulmakta. Nitekim yıllardır neredeyse kemikleşmiş bir tüketimin çekiciliği ile Türk insanı üzerinden para kazanılmaya çalışılıyor.

Bazı TEKEL'ci uzmanlar -ki yasaları hazırlayanlar, oluşturulan üst kurullarda görev alanlar ve işin neredeyse her şeyi onlar-, Türk içki pazarının ‘‘yağlı kuyruk’’ olma vasfı kaybolmasın diye, yerli ve küçük üreticinin pazara girmesini önleyecek akla geldik gelmedik her türlü tedbiri yasaya, olmadı yönetmeliklere koydurmakta.

Yerli ve küçük üretici -kim diyorsanız, mesela binlerce tarım üreticisi ortağı olan TARİŞ- talip olduğu tesisleri alamamaktan ötürü zarar görüyormuş, ne gam! Ayrıca rekabet denen kapitalizmin ruhunun ta kendisi ayaklar altına alınıp çiğneniyormuş, yine ne gam!

Tam bu noktada Mehmet Yalçın'ın ‘‘Bizde bu blok satışta alıcı olacak sermaye grubu yok’’ serzenişine katılmadığımı söyleyeyim. TEKEL'i satın alacak olanların yabancı veya Türk olmasının hiç önemi yok. Mahkemeye ha o kadı tayin olmuş ha bir başkası, ne fark eder? Aslolan bir TEKEL'in bir başka ‘‘tekel’’ ile yer değiştirmemesi. Düzenlemeleri yapanlar bunun farkında olduğundan Rekabet Kurulu'nun feryatlarına kulaklarını tıkıyor. Ama benim açımdan daha önemlisi, tüketicinin rekabet dolayısıyla daha kaliteli, ucuz ve butik ürünlere ulaşmasının önünün kesilmesi.

HALK SAĞLIĞI BAHANESİ

Bütün bu cinayetler, saçma sapan bir ‘‘halk sağlığını koruma’’ maskesi altında işlenmekte. Efendim, küçük üreticilere izin verilirse ortaya sağlığa aykırı ürünler çıkarmış. Yalan! Çünkü denetim bu efendilerin işi. Kurup işletin doğru dürüst bir denetim mekanizmasını, engel mi var? Böylece sağlığa aykırı ürünlere de izin vermeyin. Ayrıca bunun giderlerini de üreticilerden alın. Bütün bunlara kimin itirazı olabilir?

Kendi halkına bu kadar düşman bir düzenlemeye, siyasal rejimi demokrasi olan bir ülkede rastlanamaz. Galiba bizde demokrasinin varlığı ve işlerliği gerçekten şüpheli bir durum.

BİRA NASIL İÇİLİR

Son günlerde Beck's birasının bazı gazetelerde tam sayfa bir ilanı yayınlanmakta. Palavrası sıfır, her satırı bilgi içeren bir metinle karşı karşıyayız.

Yalnız... Söylenenler Beck's sınırlarını aşınca biraz durup düşünmek lazım. Mesela ‘‘Bira özellikle soğuk içilir’’ diye bir ibare var. Hatta 3-5 derece diye ayrıca bir de not düşülmüş. Söylenen belki Beck's için doğru, ama ‘‘bira’’ için yanlış. Bazı biralar soğuk, bazıları ise ılık içilir. Biranın lezzetini tam olarak almak için bence Beck's bile 8-9 derecede içilmeli. (En azından ben öylesini tercih ediyorum. Çünkü şarapçılıktan soğuğun aromaları gizlediğini biliyorum.)

Dahası var... Kaliteli bir ‘‘ale’’ birası için önerilen servis ısısı 7-11 derece arası. Eğer ‘‘stout’’ biranız mükemmelse, bunun ideal içim sıcaklığı da 13 derece civarında olmalı. Yani öyle ‘‘Bira 3-5 derecede içilir’’ diye bir genel geçer kural vaaz edemezsiniz. Ederseniz, yukarıda saydığım biraların nadirattan bulunduğu bir ülkede size benden başka itiraz eden pek olmaz. Ama şair ne demiş: Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.

Bir de 'en çok satan bira' vurgusu böyle bir reklam için geçersiz. Beck's birada belli bir beğeni sınırını aşmış olanlara hitap ediyor. İyi şeyler çok satar diye bir kural da yok. Ne Rolls Royce, ne de Ferrari en çok satan arabalar. Ama bu onların iyi araba olmalarını engellemiyor. Öyleyse vurgu yanlış. En azından ben böyle düşünüyorum.

RAĞBETTEKİ LOKANTALAR

Geçenlerde Lufthansa'nın yeni genel müdürü ve birkaç dostumla daha buluşacaktık. Onlar Loft'ta yer ayırtmak istediklerini ancak rezervasyon yaptıramadıklarını söylediler. Ben, isim vermeden, aradım. Yirmi günlük rezervasyonlarının dolu olduğunu öğrendim. Sonra Rasim Özkanca aracılığı ile bir masa bulduk ve akşam mükemmel geçti...

Mehmet Aksel eski bir dostum. Nişantaşı'ndaki Belçika restoranını kapattığında çok üzülmüştüm, çünkü İstanbul'un bence en iyi yerlerinden biriydi. Sonra Köşebaşı ile ortak bir girişimi gerçekleştirdi. Orası da mükemmel iş yapan bir yere dönüştü. Tabii kebabın lezzetine Mehmet'in titizliğinin ve yenilikçiliğinin katkısıyla...

Feriye'de genç kuşağın en başarılı şefi Vedat Başaran Türk mutfağını etkileyici biçimde yorumluyor. Beğeni de başarısıyla eşdeğer durumda.

Hünkar, favori Türk yemeği lokantam. Feridun Ügümü harika bir şef. O da lezzetten hiç taviz vermedi. Nişantaşı veya Etiler Hünkar'da her zaman zor yer buluyorum.

Teoman Hünal'ın Akaretler'deki yeri, La Vecchia Torretta sürekli yeni mönüler sunuyor. Sonuncusu Sicilya yemekleri. Yemekler, servis ve fiyatlar öylesine makul ki hem lokanta, hem de alt kattaki North Shield Pub her zaman dolu.

Levent Yapı-Kredi Plaza'nın karşısındaki Bursa Garaj Kebapçısı’na Hıncal Uluç'un bir yazısı üzerine gitmiştim. Her şey mükemmeldi. Hálá da öyle. Ve ne zaman gitsem içerisi tıklım tıklım dolu...

Rağbetteki lokantalar bunlardan ibaret değil. Yukarıdaki satırları, beğendiğim restoranları tanıtmak için yazmış da değilim. Sözüm, 'işler kesat' diyenlere. Yazıyı iyimser bir mesaj olsun diye yazdım. Başarının formülü ise çok basit: İyi yemek, iyi servis ve iyi müşteri ilişkileri. Buna bir de rahat ve zevkli bir ortamı ve yenilik düşüncesini eklerseniz, büyülü formülün tamamına erişilmekte.
Yazarın Tüm Yazıları