Hastası olduğum kadın modelleri

İzmirliler: Girdikleri her ortamda, yaydıkları pozitif enerjiden dolayı anında fark edilirler.

Haberin Devamı

Güzellikleri dillere pelesenk olduğundan, en yüzüne bakılmayacakları bile arada kaynar. İzmir’de sokakta herkes birbirine selam vererek yürüdüğünden, sabahın köründe Kadıköy dolmuşuna binip “günaydın” dediklerinde, şoför dahil tüm dolmuş ahalisine “kal gelir”. Aslında bunlar güzel değil, hayat bunlara güzeldir.
Na-topuk ayakkabıların üzerinde kuş gibi sekenler: Bunlar için topuklu ayakkabı giymek, benim babet giymemle eş anlamlıdır. Hatta ayakkabıyı giymeyip üzerine tünerler. Boyları uzun da olsa, kısa da olsa ya da yürüyecekleri yol düz asfalt da olsa çakıl taşı da olsa fark etmez. O 12 puntluk ökçeler üzerinde kuş gibi seker, arı gibi konarlar. Son derece zariftirler. Ayakları acımaz, tabanları su toplamaz, ökçeleri şişmez. Eve gelip de, o apartman topukları çıkardıklarında şişmiş ayaklarını dikecek yüksek yastık aramazlar.
Aynı anda eşini, işini, çocuklarını ve sosyal yaşamı; holding gibi idare edenler: Bunlar hiç mi hiç yorulmaz. Yakınmak nedir, şikayet etmek nedir, organize olamamak nedir bilmezler. 2 çocuk, 3 çocuk, koca mızmızı, iş yoğunluğu, mail bombardımanı koymaz bu modellere. Sabahın 6’sında kalkıp çocuğu okula, kocayı işe, yemeği önce fırına, sonra buzdolabına koyup toplantıya yetişirler. Araya manikür-pedikür-fön sıkıştırıp bir de gardırop düzerler. Eşin dostun doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini hayatta unutmazlar. Çocukları ha bire takdir, teşekkür, bunlar da iş dünyasında terfi üzerine terfi alır. Nasıl yaparlar, nasıl yetişirler, nasıl becerirler bilen yok...
Yiyip yiyip kilo almayanlar: Ben ve benim gibi aç-biilaç gezenler açısından en can sıkıcısı bunlar. Öldürülesi bir grup! “Kebap üzeri künefe” ya da “mantı üzeri gözleme, üzerine de profiterol” şeklinde dünyayı yer, sonra hiçbir şey olmamış gibi 45 cm beli, 60 cm totosu ile ortada salınırlar. 100 gr ya alır ya almaz, “ayy üzerimde bir fenalık var, diyete başlamam lazım” der dururlar. Hiçbir zaman o kör olası diyete başlamadıkları gibi, hiçbir zaman kilo aldıkları da görülmemiştir.
Erkek gibi araba kullananlar: Nam-ı diğer “Şoför Nebahatlar” sürüsü. Her manevra, her daracık park yeri, caddenin ortasından tek hamlede U dönüşü yapma, taksicilerin üzerine üzerine sürme, 2 katil otobüs arasından başarıyla sıyrılma gibi, benim diyen erkeklerin zorlanacağı işler, bunlar için çocuk oyuncağıdır. Arabaları çiziksiz, ehliyetleri cezasızdır. Araba kullanacaklarsa alkol almazlar, alanın arabasına da binmezler. İzmir–Çeşme arasını 23 dakikada alanı görülmüştür. Araba kullanmaya hayatta üşenmez, üşenenlere de bir anlam veremezler.
Her konu hakkında bilgi sahibi olup bilgiçlik taslamayanlar: Şimdi bende bu “her konu hakkında bilgi sahibi olmak” durumundan var da, bilgiçlik taslamamak, “ağzını gerektiği yerde, gerektiği kadar açmak durumu”ndan maalesef yok. Birisi bir konuyu yanlış mı biliyor ya da yanımdakine bir şey mi soruldu, hemen atlarım, hiç affetmem. Bilgimin haklılığını ispat edene kadar da ısrar ederim. Hemcinslerim için pek bir şey fark etmiyor da, adamlar çok bilen kadın karşısında kaçacak delik arıyor. Bilip de sorulmadan söylemeyen bu kadınlar, hemen her konuya hakimdir. Aşmış da denilebilir. Sor İtalyan kültüründen, sor Türkiye gündeminden, sor Mevlana’dan, sor futboldan şıp diye cevap verirler. Sorulmadan söylemedikleri için de öyle bilge bilge otururlar.
Her dem narin olanlar: Elde değil, anaları böyle yetiştirmiş. Girdikleri her ortamda, Türkiye milli maçları dahil bir zarafet, bir zarafet... Araba kullanırken apaçinin biri mi sıkıştırdı, ettikleri en baba küfür, camı açıp “beyinsiz” demeleridir. El ve ayak bilekleri kırılacakmış gibi kıvrılır, konuşurken anlattıkları masal gibi gelir. Garsondan peçete istediklerinde sanki borç para istiyormuş sanırsınız. Ama işin hoşluğu tanıdıkça görürsünüz ki, bunların hiç biri sonradan olma değil, doğuştandır. Ve işte bu yüzden zarafet üzerlerinde sakil durmaz.
Hayatı sonuna kadar tadını çıkarmak için yaşayanlar: İşte en şahane grup. Sadece mutlulukları uğruna yaşarlar. Çünkü bilirler ki, ancak kendi mutluluklarını sağladıklarında, çevrelerini de mutlu edebileceklerdir. Bunlarla sohbete doyum olmaz. Gamı kederi unutur, “amaaan neye üzlüyodum ki ben” diye hatırlamaya çalışırsınız bir de üzerine. 30 dakikaları, 30 miligram Prozac’e eş değerdir. Şu 3 günlük hayatta bunlardan iyi dost bulunmaz.

 

Yazarın Tüm Yazıları