Halkın parası, bankalara peşkeş çekildi

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Nasıl başlık ama? Aşağıdaki paragrafı okuyunca benim, halkımı ne kadar sevdiğimi anlayacaksınız. Ama acele etmeyin, yazının tamamını okuyun. ‘‘Üç kuruşluk zammı, IMF'ye söz verdik diye, dar gelirli memurdan esirgeyen hükümet, bankalara kesenin ağzını açtı. Daha doğru dürüst yürürlüğe girmeden 'vergi reformu'ndan taviz veren Başbakan, bankalar lobisinin şantajına boyun eğerek, sermaye kesimine 900 trilyonluk kıyak yaptı.’’

***

Bu köşede yazdığım makalelerde hükümete akıl hocalığı yapmak gibi bir iddiam yok. Belli sektörlerin veya devletin sözcülüğünü yapıyor gibi anlaşılmak ise en büyük kâbusum. Ama bankaların, vergi yüklerini yeniden düzenleyen değişikliklerle ilgili olarak yazılanları okuduk ve söylenenleri dinledikçe, halkın ne kadar yanlış bilgilendirildiğini ve nasıl dikkatlerin (kasten olmasa bile) gerçek sorunlardan başka yerlere yönlendirildiğini gördüm.

1. Vergi Kanunu'nda yapılan değişiklik doğruydu. Muhasebenin esası tahsil değil, tahakkuktur. Eğer bankalar cebe girmeyen faiz gelir değildir diyorlarsa, o zaman cepten çıkmayan faiz de gider değildir demelidir. Reeskont yoluyla gider faiz gideri yazmamalıdır.

2. Bütün dünya piyasalarının içinde bulunduğu ‘‘sinirli ve gergin’’ ruh hali, en küçük hareketlerin bile, çok şiddetli tepkiler yaratabileceği hassas bir ortam yaratmış vaziyette. Bu tepkiler, borsalarda büyük düşme, faizlerde anormal sıçrama veya döviz fiyatlarında patlama (devalüasyon) şeklinde tezahür edebilir. Bütün bunlar, sonuçta reel ekonomiyi, önce durgunluğa sonra da bir gerilemeye sürükleyebilir. Halkın aşı ve işi elinden gidebilir.

3. Bu gibi durumlarda, ekonominin en son istediği şey, tasarruf sahiplerinin hep birlikte ‘‘pozisyon’’ değiştirmeleridir. Yani, borsadan çıkıp bonoya, bonodan çıkıp dövize ‘‘kütle halinde’’ geçiş yapmalarıdır. Örnek arayanlar, 1994'ün ilk üç ayındaki Türkiye'yi veya geçen yılın G.Kore'sini hatırlasın.

4. Dövize hücum yaşandığı hallerde, faizler patlar. Türkiye gibi, bütçe (nakil) açıkları yüksek olan ülkelerde ise bu hal, devletin çok yüksek ‘‘reel faiz’’ ödemesine sebep olur. Bu faizler, milli gelirin, sermaye sahipleri lehine, emekçiler aleyhine yeniden dağıtılması demektir. Bu dağılımı düzeltmek için enflasyonu patlatmak gerekir. Bu yüzden emekçi sınıfların sözcüleri ‘‘enflasyon lobiciliği’’ yapar. Bundan sonrası artık bir kısır döngüdür.

5. Vergi salmak, tek başına bir gaye değildir. Amaç, bütçe dengesidir. Vergi toplayacağım diye, devletin faiz giderlerini patlatmak akılsızlıktır.

6. Bankalar, aracı kurumlardır. Sağlandığı söylenen 900 trilyonluk kıyağın, banka kesimi içinde kalması mümkün değildir. En azından, kıyak kadar vergi matrahı artışı olması gerekir ki, bunun da bir dönem sonra yarısını devlet alır. Ancak bu hesap, kökünden yanlıştır.

7. Türkiye'de bankacılık sektörünün sağlık durumu ‘‘son derece kötü’’dür. Bankadan kredi almakta zorlanan kişilerin banka sahibi olması bunun en açık delilidir. Açık pozisyon dışında, banka kesiminin enflasyondan arındırılmış kârı yok, zararı vardır. En kısa zamanda bu sektör rehabilite edilmelidir. Yoksa bu kesim, ülkenin başına ciddi dertler açacaktır. Bankaların hükümetle pazarlık gücünün kaynağı ‘‘güçsüzlükleri’’dir.

SON SÖZ: Şantaj, acizlerin silahıdır.













Yazarın Tüm Yazıları