Hadi Uluengin: Küresel lüks






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

MALUM, nümayişçiden molotof kokteyli ve zaptiyeden piştov mermisi falan derken, bu hafta sonu İsveç'te gerçekleşen AB zirvesinde haniyse kan gövdeyi götürdü ya, dolayısıyla dünkü Frenk gazeteleri ayrıntılı liste yayınlamıştı.

Sıralamışlar, Aralık 1999 Seattle; Ocak 2000 Davos; Eylül 2000 Prag; Aralık 2000 Nice; Nisan 2001 Quebec ve nihayet Haziran 2001 Göteborg...

Yani, nerede küreselleşme sürecine biraz koşut bir toplantı gerçekleşiyor, ‘küreselleşme muhalifleri’ de karşı gösteri için hemen orada beliriveriyorlar.

Eh, demokrasi var, kim ne diyebilirmiş?

* * *

AMA doğru, tabii ki söz konusu ‘muhalefet’ yamalı bohça görünümü arzediyor. Bez renkleri cart ve dikiş iplikleri apayrı bir bohça...

Başlayın saymaya, işte nihai komayı biraz daha sürdürebilmek içgüdüsüyle kireçli damarlara arkaik nostaljiya şırıngalayan tekne kazıntısı komünistler.

Sonra, onlarla aynı kaba def-i hacet eylediğini artık saklamak ihtiyacını bile duymayan ‘nasyonal cumhuriyetçi’ kripto faşistler.

Ardından, insanlığın tarıma geçtiği ilk zamanlardan beri, dönüşüm hızını dört mevsimin duraganlık ritmine ayarlayan amel-i manda ve bencil köylüler.

Daha ardından, ekolojiyi hayat kalitesini korumak için bir uygarlık aracı olarak değil de uygarlık düşmanlığı olarak algılayan fanatik ‘çevreciler’...

Artı, partiyi kaybettiklerini hala anlayamayarak, noktalanmış bir tarihte tutunmak refleksiyle çırpınan, her boydan ve her soydan ‘Üçüncü Dünyacılar’.

Cabası, nerede çokluk, orada bokluk ilkesine sadık kalan ve mutlaka tatava çıkartan, o ültra marjinal anarşistler, ‘otonom’lar falan falan...

Öyle bir ‘koalisyon’ ki tek paydayı ‘kürelleşme düşmanlığı’ oluşturuyor.

Bir de laf aramızda, bu zahirli düşmanlığa rağmen, aslında bizzat kendileri süper küresel bir kimlik sergileyen ve aklına Seattle'ı tabanvay aşındırmak mı esti, derhal uçağa atla; canın Prag'da pankart açmak mı çekti, hemen tren kirala; içinden Davos'ta slogan atmak mı geçti, acilen otobüs kaldır, muhteremlerin ‘enternasyonal muhalefet’i refah toplumlarına ve ‘inayetli devlet’lere özgü bilimum lükslerden yararlanmakta zerre kadar beis görmüyor.

Fakat yine de bize ne, dediğim gibi demokrasi var ve isteyenin istediğini söylemek hakkı hiçbir şekilde tartışılamaz.

* * *

ÜSTELİK, yukarıda yazdıklarımdan sonra belki garibinize gidecek ama işte açıkça söylüyorum, ben ortadaki ‘C’ uzlaşma sentezlerinin, daima ‘A’ teziyle, ‘B’ antitezi arasındaki çelişkiler ertesinde doğduğunu öğreten diyalektik yönteme inandığımdan, nadir istisnalar hariç, Göteborg protestocularıyla kendim arasında hiçbir ortak nokta bulunmasa bile, yine de ‘anti küreselleşmeci’leri hoş karşılıyorum. Ötesi, onları nispeten faydalı görüyorum.

Bana göre, yeminli ‘küreselleşme düşmanları’ çok partizan ‘küreselleşmeci’lerdeki aşırılıkların törpülemesi açısından az biraz olumlu rol oynuyorlar.

İsveç limanında yaptıkları gibi, bazen ipin ucunu kaçırıp işi çapulculuğa vardırsalar dahi, ötekilerin de mevcut sivri çıkıntılarının budanmasına yardımcı oluyorlar. En azından, belirli bir sorgulama refleksi yaratıyorlar.

Ancak, biline ki, son tahlilde ‘küreselleşme’ süreci değişmeyecek.

Zira, ‘aktif azınlığın’ Seattle'dan Göteborg'a yaptığı tatavaya pek aldırmayın, söz konusu süreci yalnız ‘karar mekanizmaları’ empoze etmiyor.

Çok daha ötesi, ‘inayetli devlet’ lüksüne sahip olmayan ve gerçekçi davranan dünya halklarının önemli bir bölümü bugünkü ‘gidişat’ı destekliyor.

Zaten garip değil mi, bir avuç ‘küreselleşme düşmanı’, Göteborg zirvesinde AB genişlemesine karşı yaygara kopartırken, Türkiye'den Polonya'ya ve Estonya'dan Macaristan'a, o genişlemeye aday olan ülkelerdeki nüfusun ezici çoğunluğu ‘aman beni de küreselleştir’ diye hop oturup, hop kalkıyor.

Yazarın Tüm Yazıları