Haddini bildirmek...

Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Leyla Zana ile dört arkadaşı hakkında yıllar önce verdiği 15 yıl ağır hapis cezasını değiştirmek için hiçbir neden bulunmadığına karar verdi.

Böylece Zana ve arkadaşlarının, ‘davalarının yeniden görülmesi’ için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru nedeniyle başlayan sürecin ilk aşaması tamamlandı.

Önümüzde, daha önceki kararı onaylayan Yargıtay’ın da eski görüşünde ısrar edip etmeyeceği sorusu var. Eğer Yargıtay ‘Bu karar isabetli değildir, bozulmalıdır’ anlamında bir karar verirse, Zana ile arkadaşlarının aldıkları cezanın değişmesi söz konusu olabilir.

Olayın kuru bir hukuk süreci açısından resmi budur.

Mahkeme yasaya bakar. Kanıtları değerlendirir ve buna göre bir hüküm inşa eder.

O kararı beğenmeyebilirsiniz. Aynen Zana ve arkadaşlarının avukatı gibi ‘adalete aykırı’ bulabilir, yetkiniz varsa yasanın verdiği hakları kullanıp bu hükmün değişmesini isteyebilirsiniz.

Ama mahkeme kararını konu alarak mahkemeye hakaret edemezsiniz. Böyle bir küstahlık yaparsanız onu yaptığınız yerde devlet gibi bir devlet varsa, (örneğin dün böyle bir çıkış yapan Avrupa Parlamentosu’nun İtalyan üyesi Bay Luigi Vinci’nin söyledikleri gibi bir şeyi söylerseniz) o devlet sizi kulağınızdan tutar, ya yargının önüne çıkartır veya bir büyük diplomatik sorun yaratmasın diye sınır dışı eder.

Biz bu noktada belirtelim:

Dağdaki PKK üyeleri için ‘Eve dönüş yasası’ diye (aslında başarısız) bir yasa çıkartıp cezaevine düşen PKK’lılardan 1264’üne, dağdakilerden de 254’üne yararlanma hakkı veren devlet bu devlet ise, Leyla Zana ve arkadaşlarına karşı aynı anlayışın neden gösterilmediğini anlamak mümkün değildir.

Kaldı ki kamu vicdanı da artık bu tablodan rahatsızdır.

Ama itiraf edelim ki bizi en az bu kadar rahatsız eden husus, ikide bir ‘Ya dediğimizi yaparsınız, yahut da Avrupa Birliği üyeliğini rüyanızda görürsünüz’ tavırlı küstahlığın ve yukarıdan bakışın sürüp gitmesidir.

Sadece sürüp gitmesi de değil, bu küstahlığın karşılıksız kalması yani bu ülkeyi yöneten yetkililerin, ulusal onurumuzla oynayan bu adamlara hadlerini bildirecek kadar sorumlu ve onurlu davranamamalarıdır.

Bakın dünkü duruşmayı izlemeye gelen Avrupa Parlamentosu üyesi Bay Luigi Vinci, Leyla Zana ve arkadaşlarına verilen eski cezada mahkemenin ısrar ettiğini öğrenince yaptığı açıklamada ‘Bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne hakarettir’ dedikten sonra özetle ne diyor?

‘Sorun burada bitmedi. Demokrasi mücadelesi Türkiye’de de Avrupa’da da sürecektir. Biz Türkiye hükümetinden ve Türkiye Parlamentosu’ndan bu utanç verici kararı kaldırmalarını istiyoruz. DGM’lerin doğaları gereği tarafsız ve bağımsız yargı organları olduklarını düşünmüyorum. Bunlar antidemokratik biçimde davranan politik mahkemelerdir.

DGM’ler var oldukça yargının bağımsızlığından bahsedilemez.


Gerçi geçen temmuz ayında Süleymaniye’de 11 askerimizin başına çuval geçirten ABD’li Albay William Mayville’e katlanan anlayıştan ne bekleyebilirsiniz ki?
Yazarın Tüm Yazıları