Güzellik yarışması sömürgeciliği

Güzellik yarışmalarının sosyoloji ve coğrafyasında çok dramatik bir değişim yaşanıyor.

Bunlar bir zamanlar kuzey yarıküre merkezliyken giderek güneye kayıyor. Kuzeyde yarışmaların TV reytingleri tabana vururken, Üçüncü Dünya'da seyirci sayısı bir gecede milyarı geçiyor. Bu yüzden organizasyonlar az gelişmiş ülkelere kayıyor. Nijerya'da geçen ayki facia yaşanıyor ve yarışma yine eski mekanı Londra'ya taşınıyor. İngiliz basını ‘‘Sirk geri döndü’’ diye yazıyor. Bu kuzey-güney ayrışmasında tek istisna ABD. Bir yılda yaklaşık 2000 kadar yarışma düzenleniyor. Bir gecelik en yüksek seyirci reytingi de 15 milyon. Şimdi Amerika kendi ‘hastalıklı’ güzellik anlayışını Üçüncü Dünya'ya ihraç etmekle ve beslenme bozukluklarına yol açmakla suçlanıyor.

Sırf dal gibi kızlar jüri önünde mayolarıyla salınıp, hayattaki en büyük düşü sorulduğunda, hiç sektirmeden ‘‘Dünya barışı’’ diyecek diye 200'ü aşkın insanın kanı akmasaydı, şu Dünya Güzellik Yarışması pek ilgimizi çekmeyecekti. Ancak Nijeryalı bir köşe yazarının Hz.Muhammed'le ilgili lüzumsuz satırları yüzünden olan oldu ve yarışma günlerce dünya gündeminde kaldı. Zaten zinayla suçlanan Emine Lawal'ın taşlanma cezasına çarptırıldığı ülkede düzenlenecek olması da yarışmayı tartışmalı hale getirmiş, bazı ülkelerin güzelleri bu yüzden yarışmayı boykot etmişti.

Ve o uğursuz yarışma her türlü felakete göğüs gererek bu gece Londra'da yapılıyor. Tahminlere göre, tamamına yakını Üçüncü Dünya ülkelerinden olmak üzere 1 milyarı aşkın insan güzelleri seyretmek üzere ekran başında toplanacak.

İşte bu olgu, az gelişmiş ülkelere yönelik kaygılar besleyen bazı Batılı bilim adamı ve aydınlar arasındaki büyük rahatsızlık yaratıyor. Batı'nın, özellikle de ABD'nin kendi tek tip güzellik anlayışını, geleneksel olarak tombulları da güzel bulabilen ülkelere empoze etmesi, eleştiri konusu oluyor.

AÇLIK SINIRINDALAR

Bu tek tip güzellik anlayışının en kritik yönü de yarışmacı kızların tıbbi açıdan ‘hastalıklı’ sayılması. Çünkü ABD'de bir yıl içinde değişik isimler altında yapılan 2000 kadar yarışmaya katılan kızların büyük çoğunluğu yetersiz beslenmeden musdarip. Johns Hopkins Üinversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre 1970 yılından beri ABD'de güzellik kraliçesi seçilen kızların yarısından fazlasının BMI'si (Body Mass Index) 18.5'in altında. Yani Dünya Sağlık Örgütü'nün kriterlerine göre bu kızlar açlık sınırının altında. Normal ölçü ise 20-25 arası.

Amerika'da kadın güzelliği üzerine bir kitap hazırlayan psikolog Stephen Huey, on milyonlarca sağlıklı kadının, yarışmalar kanalıyla empoze edilen ‘‘hastalıklı ideal ölçü’’ yüzünden kendini kilolu ve çirkin görmeye başladığını söylüyor. Bir kadın sitesinde yayınlanan makalesinde Huey, medya yüzünden zayıflık idealinin hızla diğer ülkelere de yayıldığını yazıyor. Örneğin Harvard Üniversitesi'nin bir araştırmasına göre Fiji Adası'nda Batı kaynaklı televizyon programlarının yayınlanmaya başlamasından sonra genç kızlar arasında zayıflama amaçlı kusma vakaları beş kat artmış.

Buna karşılık Miss Universe'in web sitesinde şu iddialı sözler yer alıyor: ‘‘Yarışmamız, gelecek 100 yılın, Kadınlar Yüzyılı olmasında çok kritik bir rol oynamaktadır.’’

Gerçekten de güzellik yarışmaları aracılığıyla AIDS, göğüs kanseri ve okullarda şiddet gibi konulara dikkat çekiliyor, güzeller sosyal sorunların gündeme getirilmesi için elçilik görevi filan üstleniyorlar. Ancak dayatılan ideal ölçü, güzellerin sosyal misyonuyla taban tabana zıt düşüyor. Anoreksiyadan ölen genç kadınların sayısı, beslenme bozukluğu olmadan ölen genç kadınların sayısını 12 kat aşıyor.

GLOBALLEŞME SORUNU

Üçüncü Dünya'ya dayatılan ölçülere, globalleşme karşıtı bir açıdan muhalif olanlar da var. Örneğin İngiliz yazar Yasmin Alibhai-Brown, ‘‘köle pazarı’’ diye tanımladığı yarışmaların aynı nükleer atıklar, sigara ya da Batı'nın tahammül edemediği diğer ‘‘pislikler’’ gibi Üçüncü Dünya'ya savuşturulduğunu söylüyor; ‘‘Sırf bizden daha yoksullar diye, onlara gönderdiğimiz herşeyi alkışlamaları gerekmez’’ diyor.

Tabii bir de yarışmaların tarihi kadar eski feminist bakış açısı var. Ancak 1970'lerde yarışmaların kadın cinsini aşağıladığını savunan bu kesim de artık soruna bir globalleşme ve yeni sömürgecilik vakası olarak yaklaşıyor. Ya da 180 derecelik dönüşle toptan kabulleniyor.

Eski tüfeklerden Germaine Greer, The Whole Woman kitabında şöyle yazıyor: ‘‘Dünya Güzellik Yarışması, yerel güzellik anlayışını tamamen hiçe sayıp sadece tek bir fizyolojik tipi tanıyarak, Anglo-kapitalist değerleri ve Anglo-kapitalist normları dayatmaktadır. 30 yıl önce, günün birinde güzellik yarışmalarının tarihe karışacağını düşünüyorduk. İngiltere için gerçekten tarihte kaldı. Ama, Amerika'da bir yılda 2000'den fazla yarışma düzenleniyor.’’

GÜZELLİĞE SAYGI

Ancak feminist olup, yarışmacı kızların tarafını tutanlar da var. Örneğin Amerikalı feminist yazar ve akademisyen Camilla Paglia şöyle yazıyor: ‘‘Orta yaşa gelen ve geçen biz olgun bireylerin sorunu nedir biliyor musunuz? Olgunlaşma da dahil birçok şey başardık, ancak 20 yaşındaki bir genç kızın şöyle bir yürüdüğü zaman, bizim başarılarımız ve olgunluğumuzdan çok daha büyük güç ve saf güzellik yansıttığını kabul edemiyoruz. Ve artık buna karşı savaşmamalıyız. O gerçek güzelliğe saygı duymalıyız.’’

Bir başka feminist yazar Fay Weldon da benzer görüşleri savunuyor. Weldon'a göre, genç kızlar istedikleri takdirde podyumda yarı-çıplak dolaşma hakkına sahipler. Şöyle yazıyor: ‘‘Bundan 40 yıl önce Dünya Güzellik Yarışması'na karşı savaşan cephenin ön saflarındaydım. Çünkü o günün koşullarında bütün kadınlara yarışma kızı gözüyle bakılıyordu. Ancak bugün durum böyle değil. Dünya Güzellik Yarışması'na katılabilecek durumda olsam, yarışmayı çok isterdim. Ne güzel seyahat ediyorsun, diğer kızlarla tanışıyorsun. Öyle dünya barışı adına, hayır kurumlarına para toplamak için değil. Sırf dünyayı gezip görme şansını değerlendirmek için.’’

Yarışmalarda gelecek düşü sorulan genç kızlar hep ‘‘Barış içindeki bir dünya’’ diye yanıt verir ya, Sandra Bullock'un Miss Congeniality filminde bu gelenekle feci şekilde dalga geçiliyordu. Aslında FBI ajanı olan Bullock bu soruyla karşılaşınca, ‘‘Aynı suçu işleyenlere daha ağır cezalar...’’ diyor ve salon derin bir sessizliğe gömülüyordu. Bunun üzerine Bullock ‘‘... ve dünya barışı’’ deyince kıyamet gibi bir alkış kopuyordu.
Yazarın Tüm Yazıları