Erdoğan, 'Yiğitsen açıkla' demişti... Kılıçdaroğlu'ndan cevap geldi

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Şubat 06, 2018 14:19

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ey Bay Kemal, şimdi kongre yapıyorsun. PYD, YPG terör örgütü müdür, yiğitsen açıkla, PKK terör örgütü müdür yiğitsen açıkla” sözlerine Kılıçdaroğlu şöyle cevap verdi: “50 sefer söyledim, bir defa daha söyleyeyim. Meydanlarda, gazetelerde söyledim. Bunlar terör örgütüdür. Ben söyledim. Peki sen gerçekten yiğit misin değil misin? Sen de yiğitsen karşıma çıkarsın Recep Bey, karşıma çıkarsın.”

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu’nun, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasından satır başları şöyle:

'BİZ DEMOKRASİ ŞÖLENİ GERÇEKLEŞTİRDİK'

"Bazen şu eleştiriler geliyor. 'PM’ye bu kadar başvuru olur mu' diye. 488 arkadaşımız başvurmuş, bu güzel bir şey. 488 arkadaşımız 'PM’de ben de söz sahibi olmak istiyorum' diyorsa ve bunun önü açıksa bununla hiçbir sorun yok. Hiç kimsenin unutmaması gereken bir gerçek var. CHP’yi yönetenler atamayla değil, seçimle iş başına gelirler. Dolayısıyla CHP’yi diğer partilerle de karıştırmamak gerekiyor. Demokrasi kültürümüz var. Yeterlidir, yetersizdir bu tartışılabilir. Ama biz demokrasi şölenini gerçekleştirdik.

'İLK KEZ BİR ONUR ÜYESİ SEÇTİK'

Sayın Deniz Baykal aramızda değildi, tedavi görüyor. Bütün vatandaşların Deniz Baykal’a şifa dilekleri var. İnşallah kısa süre içinde sağlığına kavuşur, Türkiye’ye döner. En büyük beklentimiz budur. İkincisi hapiste bir milletvekili arkadaşımız var. Sayın Enis Berberoğlu, o da aramızda yoktu. Ama önde bir koltuğu boş bıraktık, bu bizim için önemliydi. Ayrıca ilk kez PM’ye bir onur üyesi seçtik. Bütün delege arkadaşlarımın oy birliği ile onur üyesi de Sayın Enis Berberoğlu oldu. Buradan kendisine selamlarımızı gönderiyoruz.

Haberin Devamı

'ORTADOĞU BATAKLIĞINA SAPLANAN BİR TÜRKİYE VAR'

36’ncı Kurultay'da Türkiye’nin beş temel sorununu dile getirdim. Bunlardan birisi gündemden düşmüştü ama dört temel sorun bu iktidarın 15 yıllık süresince ağırlığını koruyor. Bu sorunların çözümüyle ilgili önerilerimizi yaptık. Bunun ısrarla gündemde tutulması lazım.

Birisi dış politikadır. Yalnızlaştı Türkiye. Cumhuriyet tarihinde ilk kez uluslararası arenada bu kadar yalnızlaşan bir Türkiye var. Ortadoğu bataklığına saplanan bir Türkiye var. Üzülerek ifade edeyim, dış politikada yaşanan bütün olumsuzluklar iç politikaya da yansıyor. Ve bizi asıl üzen, egemen güçlerin söylemi üzerine dış politika oluşturan, vazgeçtiği zaman da 'Aldatıldık' diye itiraf eden bir yönetim tarafından yönetilmesidir. Türkiye’nin egemen güçlerin sözleriyle dış politika oluşturması asla kabul edilemez. Bu bizim cumhuriyet tarihimize ihanettir.

Haberin Devamı

Kurultay’da biliyorsunuz bir gıda zehirlenmesi de yaşandı. Ben hastanede partili arkadaşlarımı ziyarete gittim. Bu arada diğer hastalar da vardı, onlarla da konuştuk. Bir genç geldi yanıma. Dedi ki 'Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hayranıyım ama size bir şey söyleyeceğim.' Söyle kardeşim biz dinleriz dedik. 'Bizim askerlerimiz Afrin’de şehit oluyor, 3.5 milyon Suriyeli var onlar niye gitmiyorlar mücadele etmiyorlar. Sen niye bunu dillendirmiyorsun.' Ayrıca dedi, 'Bu Suriyeliler' dedi, 'Ben ikinci sınıf vatandaşım. Onlar birinci sınıf. Onlara her türlü imkan sağlanıyor, bizlere imkan sağlanmıyor. Sen niye dile getirmiyorsun Sayın Genel Başkan' dedi.

Haberin Devamı

'NE OLDU? ÖNÜNDE DİZ ÇÖKTÜN'

Ben bunları söyledim, senin hayran olduğun Erdoğan bana saldırdı. Söyledim yine söylüyorum. Suriye’de barışın temelini atmak istiyorsan, söz sahibi olmak istiyorsan, olaylar sonlandıktan sonra Türkiye gerçek anlamda aktör olmak istiyorsa Esad ile temasa geçmeli. Çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz de savunuyoruz, onlar da savunuyorlar. Peki kiminle sağlayacağız? Rusya ile mi, Amerika ile mi, İran’la mı? Sen düne kadar Irak merkezi yönetimi için de aynı lafları ediyordun. 'Irak merkezi yönetimi bizim muhatabımız değildir' diyordun. Ne oldu? Önünde diz çöktün.

'KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLERİ BİZ ÜRETMELİYİZ'

Her 100 aileden 80’i çocuğunun Türkiye’de değil yurt dışında okumasını istiyor. Niçin? 'İflas eden bir eğitim sistemi benim çocuğuma gelecek hazırlayamaz' diyor. Kendi çocuklarını denek olarak kullanan bir ülke haline geldik. Bu eğitim politikası böyle devam ederse, Türkiye bilgi çağını kaçırmış olur. Bilgi çağı o kadar hızlı değişiyor ki, insanoğlu tekerleği 3 milyon yılda keşfediyor. Şu anda her saniyede birden fazla buluş var. Siz eğitim sistemini bilgi çağına uygun organize etmezseniz, çocuğun sorgulama yeteneğini güçlendirmezseniz bu treni kaçırırsınız. Birilerinin ürettiği katma değeri yüksek ürünleri kullanan bir Türkiye olur. Oysa katma değeri yüksek ürünleri biz üretmeliyiz.

Haberin Devamı

Öğretmen memnun değil, öğrenci memnun değil, aile memnun değil. Kim memnun? Bana bir Allah’ın kulu desin ki “şu gerekçeyle çok memnunum.” Hiçbir sistem, hiçbir kişi, aklı başında olan hiçbir kişi bu eğitim sisteminden memnun değil.

'İNSANLAR ÇARESİZLİKLERİNİ KENDİLERİNİ YAKARAK DİLE GETİRİYOR'

Ve ekonomi. Ekonomi ciddi sorunlar yaşıyor. 2002’de ekonomiyi düzeltmek için Ecevit hükümeti çok ağır bedeller ödedi. Yeni kurumlar oluşturuldu. Günlük sıcak siyasetin dışında bilginin becerinin egemen olduğu kurumlar oluşturuldu. Böylece günlük siyaset ekonomiyi kendi çıkarları için kullanmasın diye. BDDK böyle kuruldu. Bunlar bugün için işlevlerini büyük ölçüde kaybetmiş durumdalar. İnsanlar bugün çaresizliklerini ve işsizliklerini kendilerini yakarak anlatabiliyorlar. Bir devlet düşünün işsizliğe çözüm bulamıyor. Yeni işsizler ordusu yaratıyor. Ve insanlar kendi çaresizliklerini kendilerini yakarak dile getiriyorlar. Bir bulaşıcı hastalık gibi bu yayılarak devam etmeye başladı.

Haberin Devamı

12 Ocak 2018’de birisi geldi, TBMM önünde kendisini yaktı. Ben geçen grup toplantısında onun hikayesini okumuştum burada. Yine aynı şekilde 16 Ocak, 4 gün sonra. 8 aydır maaşı ödenmeyen bir işçi, İŞKUR’un önünde çıplak soyunarak protesto etti. 29 Ocak’ta, iş bulamayan işçi Balıkesir’de kendisini yaktı. 'İşsizim' diyor, geçinemiyorum diyor. 3 Şubat’ta Bolu’da yine bir kişi 'Açım aç' diye bağırarak Erdoğan’ın posterini indirdi. İndirirken de 'Atatürk’ün afişine bir şey oldu mu? Olmadı inşallah çünkü ben Atatürk’e hayranım' diyor. 4 Şubat’ta bir kişi Sivas’ta üstüne benzini döktü, kendisini yakmaya kalktı.

Burada acı olan ne biliyor musunuz? Bir kişinin kendini yakması gazetelerde, televizyonlarda haber dahi olmuyor. 'Diktatörü kızdırır mıyız' diye korkuyorlar. Oysa gazetecilikte bir kural var. 'Köpeğin insanı ısırması haber değildir. İnsanın köpeği ısırması haberdir.' Bir kişi iş buluyorsa haber değildir. İşsizlik nedeniyle kendisini yakıyorsa bu dünyanın her tarafında haberdir. Ama Türkiye’de değil. Niçin? Çünkü medya özgür değil. Biz bunu dile getirdiğimizde de bize yönelik eleştiriler yapılıyor.

İşsizlikle ilgili pek çok şey söylendi. Ama işsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. İşsiz olan birisi açıkça yasadışı alana davetiye çıkarılan kişidir. Ne yapsın bu adam? Nasıl geçinecek? Ama bunun yanında çok düşük ücretle çalışan milyonlar var. Asgari ücretliler de şunu unutmasınlar. Bir parça artış olduysa o da CHP’nin söylemleri çerçevesinde olmuştur.

'REİS İŞÇİNİN, EMEKLİNİN, ESNAFIN REİSİ DEĞİL. REİS KİMİN REİSİ?'

Bir işveren, bu sabah bana bir mail atmış. Şöyle diyor: 'Yanımda 35 işçi çalıştırıyorum. Bu ay zam ayı, bütün çalışanlarımla görüşmelerimi bire bir yaptım. Asgari ücretle maaş verdiklerimle hemen hepsi küçücük artışlar için sesleri titreyerek ricacı oldular. İnanın 20-30 lira fazla artış için mahcup talepleri oldu. Aralarında AK Parti’ye oy verdiklerini bildiklerime 'Sizin reisiniz işçinin reisi değil diyorum. OHAL var, demokrasi yok. Savaş var, hukuk yok. Dilerim ilk grup konuşmanızda ve her tekrarında ücretlerin artacağını anlatsanız. Reis işçinin reisi değil, emeklinin reisi değil, esnafın reisi değil. Reis kimin reisi?'

Ben ona cevap vereyim. Reis tefecilerin reisi, kimin reisi olacak. Halkın reisi değil ki. Milyarlarca doları, faizi kim ödüyor? Bunlar ödüyor. İşçiye gelince para yok. Emekliye gelince para yok, esnafa gelince para yok. Tefeciye gelince milyar dolarlar var.

'AYM ÜYELERİ NİYE ORADA DURUYOR?'

Demokraside ciddi kayıplarımız var. Örnek mi? Yüzde 49.5 oy alan bir başbakan ve bir partinin genel başkanını düşünün. Çağırıyorlar 'Gel buraya' diyorlar, elinden dilekçeyi alıyorlar, kapının önüne koyuyorlar. Halkın seçtiği belediye başkanları… 'İstifa edeceksin' diyor, etmem diyor. Aileye çocuğa şantaj uyguluyorlar istifa etmek zorunda kalıyor. Barış bildirisi imzaladı diye üniversite hocalarını kapının önüne koydular. Buna da 'Demokrasi' diyorlar. SSK’ya şerh düştüler, 'Özel sektörde bile çalışamazsın' diye. Yani sivil ölüme terk ettiler. OHAL nedeniyle Anayasa Mahkemesi kararları bile uygulanmıyor. AYM üyeleri niye orada duruyor? Siz mahkeme değilsiniz ki, alttaki mahkeme saraya güven veren mahkeme mahkemedir. Halkın mahkemesi değilsin kardeşim, halkın mahkemesi değilsen ya o kararı uygulatırsın ya da istifa edersin. Bu kadar basit.

'İFLAS EDEN BİR YARGI DÜZENİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ'

Türk milleti adına karar veriyormuş… E karar verdin, alttaki adam da dedi ki 'Hadi canım sen kim oluyorsun? Bir tek kişiye itaat ederim o da Reis’tir' diyor. 'Sen misin güçlü, ben miyim güçlü' diyor. Anayasa Mahkemesi ağzında bir fermuar sesini dahi çıkaramıyor. AİHM’e dahi gidemiyorlar kararları uygulanmıyor diye. Hangi AYM, hangi YSK? İflas eden bir yargı düzeniyle karşı karşıyayız.

Binali Bey'in de söylediklerinin hepsi hikaye. Başbakan ne başbakanı? Bir kişi karar veriyor herkes o kararları uyguluyor.

Bugün TTB üyeleri serbest bırakıldı. 'Savaş doğada ve insanda tahribat yaratan bir halk sağlığı sorunudur' demişlerdi. Sabaha karşı baskınlar düzenlendi vesaire… Ben 12 Eylül döneminden yine TTB ile ilgili bir olayı aktarmak isterim. Askeri darbe döneminde 517 idam kararı verildi. Bunun 50’si infaz edildi. TTB Merkez Konseyi idama karşı bildiri yayınladı. 'İdam doğru değildir' diye. Ve TTB bu bildiriyi yayınladı ve aynı zamanda dönemin cumhurbaşkanına, başbakanına ve TBMM üyeleri bu bildiriyi gönderdi. 1985’te savcı soruşturma açtı. Üyeler gözaltına alındılar ve davalar açıldı. Nusret Fişek mahkemede şunu söylüyor: 'Biz değil bir sanığın, harpte bir düşman askerinin yaşaması için uğraşırız' diyor. 'Biz doktoruz, hasta gelecek biz tedavi edeceğiz.' Siz bu davaları niye açtınız? 1985’te sıkıyönetim mahkemesinde bunların hepsi beraat etti. Ama haklı çıktılar, idam kaldırıldı.

Eğer idam olsaydı, Ergenekon, Balyoz davalarında idamına karar verilen pek çok paşa öğrenci pek çoğu asılmıştı. Hepsi suçsuz çıktı.

Bilgi Üniversitesi güzel bir araştırma yapmış. Toplumda kutuplaşmayı bütün boyutlarıyla anlatan güzel bir araştırma. Toplum olağanüstü gergin bir ortamda. Aşırı kutuplaşmış bir ortamda. Ülkesini seven bizler, halkımıza huzur vaat etmeliyiz. Bir arada yaşamanın ne kadar değerli olduğunu anlatmalıyız. Araştırma sonuçları, farklı düşüncedeki insanların çocuklarının bile yan yana gelmesine engel olma noktasında. Bunun vebali çok ağırdır. Huzurlu bir Türkiye’den gerginliğin yaşandığı bir Türkiye’ye ulaştık.

'BİZ KUVAYİ MİLLİYECİYİZ, YAPACAĞIZ BUNU'

Kurultay’ı yaptık doğru. Kurultay’ın bana yüklediği ağır bir sorumluluk var. Türkiye’nin beş temel sorununu anlatırken en güçlü iradeye de CHP’nin kaynaklık yaptığını biliyorum. Elbette kendi aramızda tartışacağız. Ama bu beş temel sorunu çözme konusunda sadece benim değil, partililerin değil ülkesini düşünen her vatandaşın sorumluluğu var. Bu konuda ne gerekiyorsa yapacağım. Ama bunu yaparken bütün CHP’lilerin yanımda olmasını istiyorum. Bütün CHP’lilerin ortak ses çıkartmasını istiyorum. Ayrışma lüksümüz yok, bir sivil darbeye karşı mücadele ediyoruz. Her türlü baskı gelecektir üstümüze. Hiçbir endişem yok, ama ne söyledim? Demokrasiyi savunmak, dikta yönetimlerinde kolay değildir. diktatörlerle mücadele etmek kolay değildir. ama biz bunu yapacağız. Niçin? Çünkü biz Kuvayi Milliyeciyiz, yapacağız bunu.

'BUNLAR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR, BEN SÖYLEDİM'

Genelde kısır tartışmalara girmem, doğru da bulmam. Herkes düşüncesini söyler, oturur konuşulur vesaire. Ama Erdoğan bir türlü dilini kontrol edemiyor. Geçen Bitlis’te konuşmuş. 'Ey Bay Kemal' diyor. Buyur Recep Bey… 'Şimdi kongre yapıyorsun. PYD YPG terör örgütü müdür? Yiğitsen açıkla.' Lafa bak. E peki açıklayacağım. Vallahi de billahi de ben yiğidim. Anadolu’nun yiğidiyim. Anadolu’nun efesiyim. Hiç endişem yok. Açıklayacağım şimdi. 50 sefer söyledim, bir defa daha söyleyeyim. Meydanlarda, gazetelerde söyledim. Bunlar terör örgütüdür. Ben söyledim.

'SEN DE YİĞİTSEN KARŞIMA ÇIKARSIN RECEP BEY'

Peki sen gerçekten yiğit misin, değil misin? Sen de yiğitsen karşıma çıkarsın Recep Bey, karşıma çıkarsın. Oturmuşsun ahkam kesiyorsun. Gelsene karşıma ya. Sen reissin, diktatörsün, dikta yönetiminin bütün uygulamalarını yapıyorsun. Ama bu garip Kemal’in karşısına çıkmaya cesaret edemiyorsun. Niçin? Benim tankım yok, topum yok, valim yok, benim Allah’ım var Allah’ım. Çıkacaksın karşıma.

'ÇIKACAKSIN ÖNCE MİLLETTEN ÖZÜR DİLEYECEKSİN'

Yalan cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden adama yakışmaz, bir partinin genel başkanına yakışmaz. Çıkacaksın önce milletten özür dileyeceksin. Sen IŞİD’e kol kanat gererken, silah gönderme diye seni uyarıyordum.

Sen hâlâ El Nusra terör örgütü müdür, değil midir söyleyemiyorsun. Şimdi ben ona bir soru sorayım. PYD’nin terör örgütüne olduğuna ilişkin ilk karar, Mardin’de çıkıyor 17 Eylül 2014. Burada PYD terör örgütü olarak tanımlanıyor, arkasından olay Yargıtay’a geliyor. 16’ncı Ceza Dairesi, burada da diyor ki 'Evet, PYD, YPG, PKK terör örgütüdür' diyor. 21 Mayıs 2015’te bir mahkeme kararı, PYD’nin terör örgütü olduğunu kabul ediyor. Hem alt mahkeme hem Yargıtay. Şimdi bu karardan sonra, bunlar PYD’nin Başkanı Salih Müslim’i Ankara’ya davet ediyor. Şimdi ben sana soruyorum; Bay Recep, gözlerinden öptüğüm Recep. Sen mahkeme kararına rağmen Yargıtay kararına rağmen terör örgütü saymasına rağmen, sen hangi vatansever duygularla Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettin? Ayağına halılar serdin. Yiğitsen açıkla, şerefliysen açıkla. Açıklayabilir mi? Emin olun tık çıkmaz.

'BÜTÜN CUMHURİYET SAVCILARINI GÖREVE DAVET EDİYORUM'

'Ey Amerika...' diye bağıran sayın Cumhurbaşkanı, Amerika size sorsa; 'Ey Recep Tayyip Erdoğan sen PYD’nin liderini Ankara’ya davet ettin. Sen terör örgütünün üyesi olduğunu bilmiyor muydun? Eğer terör örgütüyse senin onu tutuklaman gerekmiyor muydu?' 'AKP’nin yöneticileri, iktidar sahipleri terör örgütüne açıkça yardım ve yataklık yapmışlardır. Bütün cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum.' 2016’da söylüyorum ben bunu.

'SALİH MÜSLİM’İ KİM DAVET ETTİYSE ONLAR TERÖR ÖRGÜTÜYLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDEDİR'

Ben ona diyorum ki; 'Sen FETÖ’ye, PKK’ya, El Nusra’ya, IŞİD’e yardım ve yataklık yaptın, tık yok. Mahkemeye dahi veremiyor. Mahkemeye versin beni, veremiyor. Sen terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın diyorum, tık yok. Mahkemeye veremiyor. Mahmut Tanal karşımda oturuyor. Salı günü dilekçeni ver. Erdoğan’ın yardım ve yataklık yaptığına dilekçeni ver. Salih Müslim’i kim davet ettiyse onlar terör örgütüyle işbirliği içindedirler.

Sosyalist enternasyonalde YPG ile ilgili verdiğimiz mücadeleden bunların haberi yok. Biz nasıl mücadele ediyoruz orada, onlar bizi kendileri gibi sanıyorlar. Biz vatanseveriz. Biz onları vatansever olarak görmüyoruz. Onlar kendi ülkelerinin çıkarlarını değil kendi çıkarlarını savunur onlar.

'SENİN YERLİLİĞİN DE BATSIN, SENİN MİLLİĞİN DE BATSIN'

Ayrıca ben ona bir soru daha sormuştum. Bu Man Adası… 15 milyon dolarlık mal satmış oraya. Dedim ki; '15 milyon dolarlık malı sattığın şirket hangi şirket? Oğlu var, dünürü var, eniştesi var bunlardan birisine söyle. Şu şirkete sattık de.' Tık yok. Burada kendisine yakan işçiler var ya ekmek alırken vergi ödüyor. Bunlar vergi ödememek için bunlar Man adasında şirket kuruyorlar. Senin yerliliğin de batsın, senin milliliğin de batsın.

Sevgili Recep, bu namus ve şeref kavramı ne anlama geliyor? Sen tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemin ettin. Nerede ettin? Tüm milletvekillerinin önünde ettin. Bu namus ve şerefi nerede bıraktın sen? Niye benim bu soruma cevap vermiyorsun? Ey Bay Recep, benim sorularıma yiğitsen cevap ver."

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!