Gülçin Yazıyor

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Tekrar aranızdayım

Müjde! Ben döndüm. Şimdi kısa bir tatile çıkıp, gelir gelmez yazılarımla size her hafta sonu yine güzel dakikalar yaşatmaya kararlıyım. Beni biraz daha özleyin ki, kıymetim anlaşılsın. Uzun zamandır ara verdiğim yazılarıma başlamadan önce bugün sizleri ısındırmak için bir açılış yapıyorum. Tatilde dinlenip geldikten sonra gerekli gördüğüm noktaları sizlerle paylaşacağım. Yazı yazmadığım zamanlardaki arayı kapamaya çalışacağım.

Faruk Bildirici'nin ithafı

HERŞEY aklıma gelirdi de, birgün bana bir kitap ithaf edileceği gelmezdi. Mutluluktan uçuyorum. Sevgili dostum Faruk Bildirici sabahlara kadar didik didik araştırarak yazdığı ‘Maskeli Leydi’yi meğerse bana ithaf etmiş. Sevincimden hemen Murat Bardakçı'yı aradım, ‘‘Faruk kitabını bana ithaf etmiş çok mutluyum’’ dedim.

‘‘Faruk sana kitap filan ithaf etmez atma, kitap ithaflarından sen anlamazsın boş bir sayfaya yapılır’’ dedi.

‘‘Murat benimki de boş bir safya, sayfanın ortasında ‘Gülçin Telci'nin hırçın kalemine' ibaresi var. Faruk, tekmili birden Tansu Çiller'i yazmış kitabında bana ithaf etmiş, sen çatla’’ dedim. O’nun kıskançlık krizini tek başına geçirmesi için telefonu kapattım ve hemen hayatımda ilk defa bana ithaf edilen bir kitap olduğu için kitabı okumaya başladım.

Kitap polisiye roman gibi başlayınca yarıda bırakamıyorsun, sabaha kadar okudum. Kitap bitti, ben de uykusuzluktan bittim. Faruk, kitabının hakkını vermek için tam 160 kişiyle görüşmüş. Son zamanlarda nesli tükenen araştırmacı gazeteciliğin çok güzel bir örneğini bizlere armağan etmiş. Kitabın her satırı, elinde yazdığı konularla ilgili belgelerle donattığını okuyucu hissediyor. Ben de sizlere kitaptan beğendiğim bir bölümü kısaltarak yazmaya karar verdim. Bugünlerde belediye seçimleri gündemde olduğu için Tansu Çiller'in ‘‘Dalan'a özel danışman’’ bölümünden alıntı yaptım:

MASKELİ LEYDİ BELEDİYE'DE

Bizim Vadi kooperatifinin küçük bir sorunu vardı. İmar izni. Özer, Dalan'dan randevu aldı. İmar izni rica etti. Dalan, hemen söz vermedi. Dalan'ın aklı başka yerdeydi. O aralar, Özal ile çatışmaya başlamıştı. Özal, Dalan ve belediyeleri enflasyona neden olmakla suçluyordu. Rüşdü Saracoğlu, İstanbul'da bir basın toplantısı yaparak Dalan'ı açıkça eleştirmişti. Tansu, bir demecinde Saracoğlu'nu desteklemiş, Dalan'ı kızdırmıştı. Bizim Vadi konusu biter bitmez, sözü bu demece getirdi Dalan: 'Hanımefendi konuyu yanlış biliyor. Lütfen gönderin,kendisiyle bir konuşalım.'

Tansu, belediyeye ilk adım attığında 1988 ortalarıydı. Bu görüşmeyi diğerleri izledi Tansu artık Dalan'ın danışmanıydı. Garip, ama Dalan bilgisini yetersiz bulduğu Tansu'dan ekonomi dersleri almaya başlamıştı! Ekonomi dersi için yalıya gittiği de oluyordu. Özer, alt katta balıkları seyredip oturuyor, ekonomi derslerine hiç karışmıyordu. Dalan, yalının müdavimlerinden biriydi. ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz'e randevuyu da Tansu'nun yalısında vermişti. Abramowitz'e 'Otelde buluşmaya gerek yok. Bir arkadaşımın çok güzel yalısı var, orada kahvaltı yapalım' demişti. Dalan, başka bir gün yalıda Elizabeth Shelton ile yemek yedi. Bu kez Çiller de masadaydı. Tansu, Elizabeth vasıtasıyla bazı Amerikan üniversitelerine ve çeşitli kurumlara araştırmalar hazırlıyordu. Bir gün bu araştırmaları gören Dalan kızdı. Başka bir ülkeye bu tür bilgiler verilmesini doğru bulmuyordu: ‘‘Sen bunları bilimsel araştırma diye yapıyorsun. Ama bu bilgiler kimsede yok. Amerika'ya, Türkiye ile ilgili kimsede olmayan bilgiler veriyorsun. Kızım sen casusluk yapıyorsun. Bir daha yapma böyle şeyler yapma.’’

Tantan'ın projesini Fazilet kapıyor

ANAP'ın İstanbul Belediye başkan adayları arasındaki mücadele önceki haftalarda ben Amerika'dayken kızışmaya başlamış. Ali Talip Özdemir aday olmaya zaten çok daha öncelerden karar vermiş, İstanbul'da bir büro açıp çalışmaya girişmişti. Küçük bir eksiği vardı: İcazet. Önce icazet almaya basından başladı, Fethullah Hoca'ya kadar uzandı. Oysa alması şart olan ‘‘icazet’’in, Başkan'dan gelmesi lazımdı.

Adaylar konusu, geçen hafta bir başka şekil aldı: Adnan Polat Swissotel'de Mesut Yılmaz'la başbaşa yemek yedi ve Özdemir'in göremediği icazeti bu defa o istedi. Haberi duyunca ‘‘ANAP Galatasaraylılar'ın ve başka çevrelerin oylarını alır, ama ya Fenerbahçeliler'le Beşiktaşlılar'ın oyları ne olacak?’’ diye düşündüm. Düşündüm ve cevabını bulamadım.

Kafamda cevabını bir türlü bulamadığım bir başka soru, İstanbul'a ‘‘popüler’’ bir belediye başkanı adayı arayan liderlerin aslında popüler değil, Tayyip Erdoğan'ı geride bırakabilecek veya en azından onu zorlayacak bir isim bulmak zorunda olduklarını bir türlü hatırlamamaları. İstanbul'daki belediye seçimi bana kalırsa değil Erdoğan'a karşı aday bulmak şeklinde yaşanacak ama liderler bunun böyle olduğunu düşünmemekte ısrarlı gibiler.

FATİH'TE OLANLAR

Faziletli büyükşehir belediyesi çok daha önceden başlattığı seçim hazırlıklarında şimdi hemen her fırsatı değerlendirme, rakip partilere ait belediyelerin projelerini bile kendisine maletme çabasında. Bu çabanın örneklerinin yaşandığı yerlerden biri de Fatih. Ben, Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan'ı çok başarılı bir yönetici olarak görüyorum. Günlük politikadan usanıp kendimi kültüre vakfetmek istediğim anlarda, onun Fatih'te kurtardığı tarihi mekânları gezerek ruhumu dinlendiriyorum. Tantan'ın Zeyrek'i ve Balat'ı ayağa kaldırmak, eğitim merkezleri açmak gibisinden projeleri hayata geçirirken Avrupa Topluluğu gibi Türkiye'ye zırnık koklatmayan çevrelerden bile milyonlarca dolar alabilmesine bayılıyorum. Ama öteki meslektaşları gibi reklamını yapmamasını, sinirleniyorum. Hatta Fatih Belediyesi'ne aday olmaya karar verdiği günlerde kendisiyle röportaj talebime istemeye istemeye olumlu yanıt vermesi ve röportaja ayırdığı süreyi çok kısıtlı tutmasına hayret etmiştim. Hiç bir basın desteği olmadan Fatih Belediyesi gibi zor bir seçim bölgesinde seçimi kazanmasına da çok sevinmiştim.

FAZİLET DEVREDE

Fazilet tarafı, bugünlerde Tantan'ın projelerinden birini, İstanbul'un en eski binalarından birinin restorasyonunu kendisine maletmeye çalışıyor.

Burası, Zeyrek'teki Kilise Camii. Kiliseyken camiye çevrilen ama çok küçük bir bölümü dışında kapalı duran binanın bin küsur yaşında olduğunu uzman dostlarım söyledi. Benim genel kültürüm herkesin bildiği gibi gerçi çok iyidir(!) ama Bizans dönemi pek ilgi alanım içinde olmadığı için, Bizans'la ilgili her şeyi uzmanlara danışırım. Onlar da sıkıştıkları zamanlarda bana Helen, İyon, Hun, Göktürk uygarlıkları gibi çok daha eski dönemleri sorarlar.

Sadettin Tantan, eski adı ‘‘Pentakrator Manastırı’’ olan bu Bizans kilisesini restore etmek istemiş. Vakıflar'a ait olan binanın cami olarak kullanılan bölümleri dışında kalan yerlerini eğitim merkezi yapacakmış. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bu işin uzmanı olan Prof. Zeynep Ahunbay projeyi gönüllü olarak üstlenmiş. Vakıflardan ufak bir tahsisat bulunmuş, inşaat başlamış ama birkaç hafta sonra, ‘‘Camiyi önce tamir edecek, sonra Ayasofya gibi kapatıp turistlere açacaklar’’ diye söylentiler çıkmış. İnşaatı ziyarete gelenler hep bu soruyu soruyorlarmış. Tam o sırada vakıflardan alınan para bitivermiş ve bu sırada Tayyip Erdoğan tarafı devreye girmiş, restorasyonu devam eden bina için bir başka restorasyon projesi hazırlamışlar.

Bin yaşındaki binaya şimdi parası olan taraf sahip çıkacak ama iş Sadettin Bey'le Zeynep Hanım'dan gidecek olursa bir başka Ayasofya olayı yaşayacağız. Anahtar ise vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin elinde. Metin Bey bu yazıyı okuyup beni aradığı zaman anahtarı kime uzatacağını da sanırım söyler. Benim tanıdığım Metin Bey doğrudan yana tavır alacak bir politikacıdır.













Yazarın Tüm Yazıları