GS 100. yıl logosuna FB’yi de sokmuşlar

Galatasaray’ın 100. yıl logosu skandalının peşini bırakmaya niyetim yok. Öyle bir yaraya parmak basmışım ki, yazdıkça altından yeni bir şeyler çıkıyor.

Konuyu gündeme getiren ilk yazımın ardından taraftardan gelen yoğun destek üzerine bir anket başlatmıştım. Amacım Galatasaray yönetiminin açıp, yarım bıraktığı anketi gayrıresmi de olsa tamamlamaktı. Şu ana kadar 4000 kişinin katıldığı anket www.hurriyetim.com.tr/gs100 adresinde sürüyor. Ankette en çok oyu alan iki logo, eser sahipleri izin verirse Hürriyet’in görsel yönetmeni deneyimli grafiker Reha Erdoğan tarafından profesyonel olarak elden geçirilip finalde tekrar oylanacak.

Bir İngiliz yayınevine ait olan ve GS’nin 100. yıl logosuna aşırı benzediği iddia edilen logoyu yayınladığım yazı da en az anket kadar ilgi görmüştü. Ve hazır olun işte logoyla ilgili son bomba:

GSnin 100. yıl logosuna ezeli rakibi FB de girmiş. Üstelik tam da Aslan’ın kıçına yerleştirilmiş. Sanırım bu da Bülent Erkmen’in grafik ajansının Galatasaray’a attığı son kazık. Yönetim Galatasaray’ın 100. şeref yılında, böylesi bir logoyu kullanmakta artık ısrar etmez diye düşünüyorum.

TV’de ‘Çırak’ım ol okulları kurtar

Günümüz televizyoncularını kurşunu altına çevirmeye çalışan ortaçağ simyagerlerine benzetiyorum. Bir farkla... Ortaçağ simyagerleri kurşunu altına çevirmeyi asla beceremediler ama günümüz televizyoncuları tüketicisine bedavaya ulaşan bir ürünü paraya çevirmeyi başarıyorlar. Üstelik bedava olan ürünleri ne kadar çok kişi tarafından tüketilirse kazandıkları para da o kadar çok oluyor.

Ertuğrul Özkök geçen hafta ihale paradoksundan yakınan iki yazı yazdı. Paradoksun çözümü Çırak isimli TV programında.

Önce paradoksu hatırlatayım. Hürriyet’in öncülüğünde yapılan kampanya ile şiddetli bir depremle yıkılması yüzde 100 olan 123 okul tespit edilmiş ve bu okulların depreme karşı güçlendirilmesi için projeler hazırlanmıştı.

Ama bu projelerin başlatılabilmesi için önemli bir engel vardı. Mevzuata göre güçlendirme işinin yapılabilmesi için bakanlığın ihale açması gerekiyor. İhaleler de en düşük fiyatı teklif edenlere veriliyor. Ama yapılacak iş çok kritik. Düşük fiyatın, düşük kalite anlamına gelmeyeceğini kim garanti edecek?

İşte dedim, ortaçağ simyagerlerine havale edilecek kadar ümitsiz bir durum. Ama sonra günümüz televizyoncularının başarısı aklıma geldi. Kendimi televizyoncuların yerine koydum ve çözümü yokmuş gibi gözüken paradoksu çözmeye çalıştım.

Biri Bizi Gözetliyor, Gelinim Olur musun gibi gerçek yaşam şovları son yılların en fazla izleyici çeken televizyon programları oluyor. Bu tür programlardan biri de yakında Kanal D’de Türk versiyonu yayınlanmaya başlayacak Çırak.

Bu programda gençler kurdukları proje ekipleriyle patronları Tuncay Özilhan’ın kendilerine verdiği iş hedeflerini gerçekleştirmeye çalışacaklar. Her programda başarısız olan ekipten bir kişi işten kovulacak.

İşte diyorum ki, televizyon kanallarımızdan birisi yeni bir gerçek yaşam şovu başlatsa. Bu şovun her bölümüne gönüllü profesyonel yöneticiler katılsa.

Her bölümde, iki proje takımı ihale dışında kalan 49 okuldan ikisini güçlendirmek için kolları sıvasa. Gerekli finans kaynaklarını bulsa. İşi ihale usulüyle değil de, kendi şirketlerinde iş verecekleri şirketi nasıl seçiyorlarsa, öyle verseler.

Projelerin finansmanına programa alınacak sponsorluklardan da katkı sağlansa.

Ne o? ‘Gelinim Olur musun’a bu kadar ilgi gösteren seyircilerin ‘Kurtarıcım Olur musun’a ilgi göstermeyeceğini düşünmüyorsunuz değil mi?

Başbakan’ın dizüstü GeVeZe çıkmışmış

Eklerde yazmanın daha çok okunmak gibi avantajları olmasına rağmen, yazıyı bir gün daha erken yazmak gibi dezavantajları da var. Geçen hafta Bill Gates’in Tayyip Erdoğan’a hediye ettiği bilgisayarın Türkçe özürlü bir bilgisayar olması nedeniyle aslında Türk gümrüklerinden içeri adımını bile atmaması gerektiğini yazmıştım ya... Yazım baskıya gittiği gün gazetelerde ne göreyim?

Erdoğan’a hediye edilen bilgisayar GeVeZe çıkmışmış, Türkçe komutları anlıyor ve Türkçe konuşuyormuş... Artık Koç Bilgi Grubu şirketlerinden GVZ mi yoksa Toshiba Türkiye mi gönderdi bilemeyeceğim, gazetelere gönderilen bir açıklamayla hediye edilen bilgisayarın sular seller gibi Türkçe konuştuğu iddia edilmiş. Ufak atın da civcivler yesin.

Tablet bilgisayarların ses algılama özelliği, sesle kumanda edilmekten ibaret değil. Sesle kumanda işin kolay kısmı. Asıl zor olan ve kullanıcının işine yarayan kısmı, bilgisayarın konuşulanları metne dökmesi yani dikte alması. GVZ bu teknolojiyi sağlamaktan çok uzakta. Komutları ne kadar doğru algılıyor onu da ürünü test ederek anlayacağız. Test sonuçlarını yetişirse bu cuma yayınlanacak Hürriyet e.yaşam’da, olmazsa 27 Şubat sayısında yayınlayacağız.

Test sonuçları başarılı çıksa bile, tablet bilgisayarları ayıplı ürün olmaktan kurtaramayacak. Sanayi Bakanlığı Türkçe özürlü, ayıplı ürün olan tablet bilgisayarların Türkiye’ye girişini bir an önce kısıtlamalı.
Yazarın Tüm Yazıları