Gazi Mahallesi, Tanrı Kent olmuş

Dün akşam “Başka Semtin Çocukları” filmini izledim. Ne yalan söyleyeyim pek de istekli girmedim salona.

Çünkü filmden “Alevi-Sünni çatışmasına sıkışmış bir aşk öyküsü ve varoş gençliğinin sorunları” diye bahsediliyordu. Yani bildik konulardı. Filmin afişi son dönemin en kötü çalışmalarından biriydi. Yönetmen Aydın Bulut’u da daha çok TV dizilerinden tanıyordum.

Her neyse istemeye istemeye salona girdim ve çıkarken de kendime çok kızdım.

“Başka Semtin Çocukları” bu yıl izlediğim en sağlam yerli filmlerden biri çıktı çünkü. Aydın Bulut, birbirine kavuşamayan Alevi-Sünni sevgililerin öyküsünü çıkış noktası almış ama ortaya unuttuğumuz birçok sorunu bize hatırlatan bambaşka bir film çıkarmış.

Filmde öykünün geçtiği Gazi Mahallesi hepimiz malum olaylarından hatırlıyoruz. Bulut, öyle bir Gazi Mahallesi portresi çizmiş ki, izlerken Fernando Meirelles’in unutulmaz eseri “Tanrı Kent” aklıma geldi. Evet, abartılı bir benzetme oldu, farkındayım ama varoş da her yerde varoş. Sorunlar hep aynı.

Filmde birçok yan öykü var. Bu öykülerde Güneydoğu’da savaşmış askerlerin yaşadığı psikolojik çöküntü de anlatılıyor, 70’li yılların devrimcilerinin pavyon işletmecisine dönüşmesi de.

Filmin finalinde ise büyük bir sürpriz sizleri bekliyor. Bu sürprizle yapıt daha da anlam kazanmış, tahmin etmeniz çok zor. Oyunculuklar da çok iyi. Volga Sorgu ve Bülent ınal harikaydı ama asıl dikkatimi çeken Gürdal karakterini canlandıran Ertan Saban oldu. Türk Sineması yeni bir psikopat kazandı hayırlı olsun!

“Başka Semtin Çocukları”, ıstanbul Film Festivali’nde Radikal Gazetesi Halk Ödülü de kazandı. Bence bu ödüllerin arkası gelir. Bu filmi mutlaka izleyin derim!

Magazin haberine Pulitzer ödülü

Pulitzer’i çoğunuz biliyorsunuz. En prestijli gazetecilik ödülüdür. Yani gazeteciliğin Nobel’i kabul edilir. Geçtiğimiz pazartesi bu ödülün yeni sahipleri açıklandı... New York Valisi Spitzer ve eski Detroit Belediye Başkanı Kilpatrick’in istifasıyla sonuçlanan iki haberin Pulitzer ödülü alması, “Yolsuzlukları sıkı bir biçimde takip eden eski tarz gazeteciliğin” zaferi olarak değerlendiriliyor. Bence bu zaferde magazin gazeteciliğinin de payı var. Çünkü iki haberden birinde yasak aşk ilişkisi diğerinde de seks skandalı başrolü oynuyor.

Spitzer’in, yüksek fiyatlarla hayat kadınları pazarlayan bir fuhuş çetesinin müşterisi olduğunu ortaya çıkaran haber, ‘flaş haber’ dalında ödül aldı. Hadi bu yolsuzluk haberi kulvarına giriyor, peki ya Kilpatrick’in haberine ne demeli.

Kilpatrick’in geçen yıl, 2002 ile 2003’de evli yardımcısı Christine Beatty ile ilişki yaşadığı öğrenilmişti. Başkan yalan ifade vererek adaleti yanılttığı için 99 gün hapis yatmıştı. Yasak aşk, aldatma vs. magazin basının alanına giriyor.

Peki bizde durum nedir?

Bizde dağıtılan gazetecilik ödüllerinde bırakın ödül vermeyi magazin gazeteciliği ödüle layık bir alan olarak bile görülmüyor.

Attila Olgaç’ın “10 Rum esiri öldürdüğünü” açıkladığı “Orada Neler Oluyor” programına ödül veren çıktı mı çok merak ediyorum. Eğer Attila Olgaç’tan o açıklamayı yabancı bir muhabir alsaydı kesin bir ödül kazanırdı. Hatta bu ödül Pulitzer bile olabilirdi. Daha ne olsun? Olgaç’ın açıklamasıyla Kıbrıs Savaşı’ndaki kayıp insanlar tekrar gündeme geldi. Savcı, Olgaç’ın ifadesini Cenevre Savaş Suçları Mahkemesi’ne gönderdi.

Kim ne dedi

“Carlos bitmiş, sahada kavga oluyor, hiç oralı değil.”
(Sergen Yalçın, Roberto Carlos’un Galatasaray maçında kavgaya karışmamasını yorumlarken...)

“Sen kimsin lan!”
(Oktay Kaynarca, Adanalı dizisinin çekimleri için Boğaziçi Üniversitesi’ne giden yolun yaklaşık bir saat kapatılmasına isyan eden bir öğrenciyi azarlarken...) 

“Jose, bir o... çocuğudur ama büyük teknik adamdır.”
(Jose Mourinho’yu eleştiren eski talebelerinden birisi söyledi bu sözü. Kim olduğunu ise sadece Mourinho’nun menajeri Pini Zahavi biliyor...)
Yazarın Tüm Yazıları