Ferai Tınç: İran ve temcit pilavı

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Dün telefon defterimi karıştırıyorum ve İran Konsolosluğu'nun telefonlarını yazdığım bölümde Muhsin Karger'in adını buluyorum.

Dış haberci olarak benzer konumlardaki birçok İstanbullu gazeteci gibi ben de İranlı diplomatı tanıyordum. Hatta, ilk kez adları gazetelerde yayınlanan ‘‘İranlı ajanlar'' listesinde yer aldığında gazeteye geldiğini ve iddiaları reddettiğini anımsıyorum.

Adı, Çetin Emeç cinayetine karıştığında bile İstanbul'daydı. İran'a dönüşü hemen olmadı.

Benim anlamadığım bir şey var.

Son yedi yıldır bazı İranlı diplomatların isimleri istihbarat ve polis raporlarında yer alıyor.

Bununla da kalmıyor, hızlı bir arşiv taramasından gördüğüm kadarıyla, üç yılda bir bu isimler ve resimler cinayet iddialarıyla gazetelerde sayfa sayfa yayınlanıyor.

Ancak, bugüne kadar bu kişilerle ilgili olarak Türkiye kararlı bir taleple ortaya çıkmıyor.

‘‘Ya bana verin yargılayayım, ya da siz gerekeni yapın’’demiyor.

Lockerbie olayında ABD'nin tuttuğunu kopartan tavrı aklıma gelince kafam karışıyor.

Tabii ki İran ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve objektif koşullar ile ABD ve Libya'nınkiler çok farklı.

Ama bunca yıldır yapılan Ankara-Tahran görüşmelerinde daha etkin girişimler yapılamaz, uluslararası hukuk yolları izlenemez miydi?

* * *

DIŞİŞLERİ Bakanlığı'ndan öğrendiğim kadarıyla son yedi yıldır İran ile böyle bir durum söz konusu değil.

Yani herhangi bir Savama ajanı, ya da diplomatla ilgili bir soruşturma talebinde bulunmamış Türkiye.

Bunun nedeni iddiaların yeterince ciddi olmaması.

1993 yılında, koltuğunda kabarık bir dosya ile Tahran'a giden zamanın Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in söyledikleri de bunu doğruluyor.

Turan Dursun cinayetinde İran bağlantısı gündeme geldiği zaman Tahran'da, İranlı meslektaşı ile bir araya gelen Hikmet Çetin'e dün telefonda bu soruyu soruyorum.

‘‘Cinayetin arkasındaki İranlılarla ilgili herhangi bir işlem talebinde bulundunuz mu?’’

‘İran Dışişleri Bakanı Velayeti ile görüştüm. İddiaları ilettim. Ama elimizdeki belgeler, sanıkların polisteki ifadelerine ve istihbarat belgelerine dayanıyordu’’ diyor.

Bu, ‘‘Biz, ABD gibi elimizde belge var’’ diyemedik anlamına geliyor.

* * *

O zaman iki olasılık ortaya çıkıyor.

Ya istihbarat ve polis birimleri yeterince ciddi bilgi ve kanıt toplamadan bazı iddiaları ortaya atıyorlar, ya da kanıtlar tam ortaya çıkartılmıyor.

İşte gerçek tam da bu noktada, her iki soruya da sorulacak‘‘Neden?’’ sorusunun arkasında yatıyor.

Temcit pilavı gibi İran'ı üç yılda bir suçlu koltuğuna oturtmak artık anlam taşımıyor.

Ya somut kanıtlar ortaya çıkartılıp adı geçen kişiler için hukuki yollara başvurulmalı, ya da emin olana kadar susulmalı.

Yazarın Tüm Yazıları