Erkeklerinki dilde kadınlarınki ortada

Her sene böyle olur. Havalar ısınırken ben soğurum.

Takvimler 1 Nisan’ı gösterdi mi (VJ’lerin DJ’lerin kulakları çınlasın!) benim burnumun ucu buz keser. Ta temmuza kadar.

Hayır manto giyeceğim, aklıma yaz kış paltoyla gezen, saçı sakalı birbirine karışmış yarı şarapçı yarı deli adamlar geliyor, vazgeçiyorum.

‘Kaloriferler cayır cayır yansın’ diyeceğim, yönetici ‘Takvimler mayısı gösteriyor (bugün buna taktım) Pakize Hanım’ diyecek haliyle.

Netice olarak üşüyorum. Siz bu satırları okurken, dilerim bahar kışla girmiş olduğu savaştan galip çıkar.

Şimdi ben erkek olsaydım, sünnet duayeni (öyle diyorlar) Kemal Özkan, bu durumumla penisim arasında bir bağlantı kurardı muhakkak. Misal ‘Mayısta burnunun ucu buz gibi olanların penisi benekli olur’ gibi bir şey söylerdi.

Bilmiyorum okudunuz mu, bu haftaki Tempo’da penis konusunda aydınlatıcı bilgiler vermiş Kemal Özkan. Penisin, en-boy-kıvam olarak sahibinin mensup olduğu millete göre farklılık arz ettiğinden falan söz etmiş. Meraklısı için enteresan olabilir.

Ben daha ziyade 5, bilemedin 9 yaşındaki Müslüman çocuklardan yola çıkarak, tüm dünya erkeklerinin cinsel hayatına varmayı nasıl becerdi, onu merak ediyorum. ‘Adam olacak çocuk b.kundan belli olur’ derler gerçi. Demek bu da bir nevi böyle bir şey.

Fakat takdir etmiyor değilim Özkan’ı. İnsan bir işi yaptı mı işte böyle tam anlamıyla yapmalıdır. Sünnet edip bırakmıyor çocukların peşini... Sonuna kadar, adeta karyolanın altına yatarak takip ediyor demek... Büyüdü mü, güdük mü kaldı?.. Kadınlar memnun mu?..

Sünnet olmayanların bile cinsel hayatını biliyor. Onları da takip ediyor ki, aslında sünnetin ne yararlı olduğunu ispatıyla ortaya koysun. Koyuyor nitekim. Bu da işin ‘pazar genişletme’ kısmı oluyor herhalde.

Neyse ki kadınların mütemadiyen konuşulan bir organı yok. Vücudun diğer yerlerini gözlemek suretiyle gıyabında fal açılan... Fakat kızların kıyafetine bakınca ‘Kadınlar direkt olarak gösteriyorlar’ denilebilir.

Erkeklerinki dilde, kadınlarınki ortada!

Anneler de değişti

Bu sene ‘Anneler Günü’ havasına erken mi girdik ne... Fakat havaya girenler, annelerle çocuklardan ziyade üreticiler galiba. Eksik olmasınlar, hediye hususunda kararsız kalanlara yol göstermek amacıyla bir aydır seçenek sunuyorlar.

Her Anneler Günü ifade etmiş olduğum üzere birtakım manevi nedenlerden ötürü Gün’e karşı olmama rağmen işin hediye kısmından memnun ve mesudum.

Bir kere ne vesileyle olursa olsun birilerinin birilerine hediye alması hoş bir şey. Ayrıca Anneler Günü’nün epeydir, doğurmamış halalar, çocuğu gurbette komşu teyzeler, elinde büyünmüş uzak akrabalar derken kapsamı genişletildiğinden piyasadaki canlılık da had safhaya erişmiş oluyor haliyle. Milletçe bir ağızdan söyleyip durduğumuz ‘Piyasa durgun’ uzun havasına ara verip dinlenmiş oluyoruz bir nevi.

Bilmiyorum bu kadar girizgáh yeterli mi... Konunun esas girmek istediğim kısmına giriyorum şimdi.

Üretici artık yaşı 50’nin üzerinde olan annelerin çocuklarını tüketici yerine koymuyor, muhatap kabul etmiyor. Bir bakın ‘Anneniz için!’ diye gözümüze sokulanlara... Ben baktım.

Seksi, dantel iç çamaşırları, gecelikler...

Astronotlara uygun düşecek güneş gözlükleri...

Blucinler...

İp askılı rengarenk uçuşan elbiseler...

İğne topuklu, fiyonklu, boncuklu terlikler...

Haliyle konu mankenlerinin içinde anneme benzeyen tek kadın yok. Anneme benzemelerinden vazgeçtim, anne olmalarına daha en az on sene var.

Demek artık 0-20 yaş arasındaki tüketiciden medet umuluyor. Yani henüz babasından harçlık alanlardan.

Mutlaka bir araştırması yapılmıştır bunun. Boşuna değildir. Belki de insan kendisi kazanmaya başlayınca paraya kıyamıyor, kimseye hatta annesine bile hediye falan almıyordur.

Aslında bu Ali Atıf Bir’in konusu. Ben anlamam. İşin beni ilgilendiren yanı annemin artık yok sayılması. Ağırıma giden bu!

Hadi baklayı ağzımdan çıkarayım. Daha doğrusu her biri birer Çağla Şıkel olan ‘anne’lere alışamadım. Benim kafamdaki ‘anne’ imajı farklı. Daha tonton, durmuş oturmuş, hanım hanımcık... Ne bileyim işte, daha annem gibi. Göbeği açık anne olur mu hiç?

MIŞ-MUŞ

Karşı cinsle chat boşanma gerekçesiymiş.

Fakat biz kadınlar için ‘boşanma gerekçesi’ yoktur, ‘dırdır gerekçesi’ vardır.

Erdoğan ‘İstikrarı bozmak isteyenler hava alırlar’ demiş.

E, berbat bir yönetimin süreklilik arz etmesi de bir nevi istikrar oluyor tabii.

Fransa’da çikolatayla masaj yapılıyormuş.

Rejim yüzünden ağızdan alamayanlara gözeneklerden veriyorlar demek.
Yazarın Tüm Yazıları