Erdoğan’ın yeni arkadaşları olacak

SEÇİMLERİN ardından, ülkemizde ve dünyada konuşup yazacak o kadar çok şey varken bazı meslektaşlarımın, kim en fazla AKP’ci yarışına girmelerini ilgiyle izliyorum.

Seçim zaferinin heyecanıyla, gazeteci mesafelerini filan bir kenara bırakıp, AKP’yi kendileri kadar "anlamayan, sevmeyen, hakkını vermeyen" gazetecileri mesleği bırakmaya davet edişlerinin nedenini görebiliyorum.

Rekabet şimdi başlıyor.

MEŞRUİYET SORUNU VARDI

Bu telaşa kapılanlar haklı olabilirler, çünkü seçimlerle birlikte bazı dengelerin değişeceği ortada.

Geçen dönem zar zor, yani müdahaleler ve son an gayretleri ile başbakanlık koltuğuna oturan AKP Lideri Tayyip Erdoğan’ın, meşruiyet kompleksi ilk iktidar döneminde peşini bırakmadı.

Dışarıdan gelen baskılar vardı ama kendisi de bu algıyı paylaşmış hatta içselleştirmişti.

Her fırsatta, her eleştiride, her karikatüre karşı verdiği tepkide başbakan olduğunu hatırlatarak söze başlaması da bunun göstergesi değil miydi aslında?

Türkiye Cumhuriyeti devletinin en etkin yöneticisi olmasına rağmen sürekli muhalefetteydi.

Bürokrasiden şikayet etti, askerden şikayet etti, zenginden (TÜSİAD) şikayet etti, halktan (Al ananı git) şikayet etti.

Avrupa Birliği’nden şikayet etti, Amerika’dan şikayet etti.

Aslında iktidarın kendisine muhalefet gözüyle arada sırada bakabilmesi iyi bir şey ama, bu ruh hali Başbakan Tayip Erdoğan’ı sinirli, hırçın yapıyor, eleştiriye tahammülsüz hale getiriyordu.

Hükümeti de iktidarsızlaştırıyordu.

Türkiye’nin Kürt sorunu, azınlık hakları, namus cinayetleri, kadın ve türban meselesi ya da özelleştirme gibi en can alıcı konularında ya dayatmacı üslupla gerginlik yaratılıyor ama, daha çok da geri adım atılıyordu.

KENDİNE GÜVENEN BAŞBAKAN FARKI

MEŞRUİYET
sıkıntısı, kendine güvensizlik, merkeze bir türlü dahil olamamak, dışlanmışlık hissi, cemaat duygusunu güçlendirir.

O nedenle Başbakan Erdoğan ilk döneminde çevresinde onu hep doğrulayanları ve eski arkadaşları topladı, onlarla rahat etti.

Aslında işe başlarken sadece başbakanlık muhabirlerini muhatap alacağını iddia etmiş, genel yayın yönetmenlerine ve yazarlara uzak durmuştu ama bu kısa sürdü.

Dar bir "taraftar gazeteci kadrosu"nu yanından ayırmaz oldu. Arada, seyahatlerine bizleri de davet etmesi istisnaydı.

Seçim dönemi her şeyi değiştirdi.

Başbakan meydanlarda rahatladı, yoklamalarla güven buldu. O güne kadar uzak durduğu gazetecilere de uçağını açmaya başladı.

Seçim sonuçları ise kendisi için bir dönüm noktası oldu.

Yüzde 46’lık sonuç ile Tayyip Erdoğan, "kimyasını bozan" meşruiyet sorununu geride bıraktı.

Seçim gecesi, Çavuşesku Sarayı’nın balkon manzaralarını anımsatan AKP Genel Merkez binasından yaptığı konuşma, bina önünde toplanan halka tek devlet, tek millet, tek bayrak yeminini ettirişi kendisine güvenen, duruma hakim olduğuna inanan bir liderin ruh halini yansıtıyordu.

Şimdi o, sistemin Başbakanı.

Bundan sonra Erdoğan, iktidar koltuğuna güvenli bir biçimde oturacak, ne askerle ne medya ile kavga edecek, parti içi dizginleri de daha güçlü bir biçimde eline alacak. Her türlü istikrarsızlıktan kaçınıp sadece Türkiye’nin zenginleşmesine odaklanacak.

Ve bu süreçte onun, artık yeni arkadaşları olacak.

Bazıları yüzde 46’ının ulufesini toplamak için şimdiden sıraya girmekte belki de haklı. Unutulabileceklerini hissetmişlerdir.
Yazarın Tüm Yazıları