Erdoğan’ın formu kırılma noktasında

TNS Sofres tarafından her ay 18 yaş üstü Türkiye temsili 2000 kişiye uygulanan "Liderlerin Form Grafiği" araştırmasının Şubat sonuçları elimize ulaştı.

Tayyip Erdoğan 6 puan birden kaybederek % 36.1 formuna gerilemiş durumda. Bu vahim bir durum. Çünkü % 36.1 Erdoğan’ın Başbakan olduğundan bu yana inmediği bir puan. Şubat ayındaki "lan ve Unakıtan" krizleri Erdoğan’ı oldukça sarsmış görünüyor. Büyükanıt krizi Mart başında çıktığı için form grafiği sonuçlarında henüz etkisi görünmediğini de belirtelim.

Mart sonuçlarını merakla bekliyoruz. Eğer Erdoğan % 36.1 noktasına "bunlar da aynı, beceremediler, ekonomik açıdan battık" gibi kalıcı nedenlerle inmişse işi çok zor. Çünkü bu noktadan sonraki form inişlerinin geri dönüşü gerçekten zor.

Eğer inişin nedeni gelip geçici gündem nedeniyle ise Erdoğan Mart ayında formunu toparlar, bu toparlama da AKP’ye /images/100/0x0/55ea3a05f018fbb8f8728ef9% 27 ile % 29 arasında bir oy oranı olarak yansır.

Diğerlerine gelirsek... Çok küçük artışlar var ama hala formunu ciddi şekilde arttıran bir lider yok. Herkes sınırlarda dolaşıyor.

Özellikle gençler arasında dipten gelen bir "ulusalcılık" dalgası yükseliyor. Bu dalga üzerinde iyi sörf yapmayı beceren biri her an farklı bir form artışı yakalayabilir..

Yeri gelmişken Bülent Ecevit hala DSP Başkanlığı’nı Yılmaz Büyükerşen’e verdirtmemekte direniyor. 1980 öncesini yaşamış biri olarak 1980 ihtilalinin sorumlusu olarak hep Bülent Ecevit’le Süleyman Demirel’i görürdüm. Onların bitmek bilmeyen uzlaşamamalarının Türkiye ihtilale sürüklediğini sanırdım. Galiba yanılmışım. Sorumlu tekmiş. Saplantıları olan,uzlaşamayan Bülent Ecevit’miş. Türkiye’nin şu haline bakıp bir insan hala nasıl DSP’nin başına Yılmaz Büyükerşen’in geçmesine izin vermez anlamak mümkün değil.

Devlet Küçülmez

"BEBEK Ticareti" ni gündeme taşırken Emekli Sandığı ve SSK mensupları arasında ayrımcılık yapıldığını yazmıştım. Omurilik Felçlisi Bülent Yılmaz’dan aşağıdaki e-postayı aldım:

"Engelliler olarak biz de çifte standarttan şikayetçiyiz hocam. Hayatımı sürekli olarak tekerlekli sandalyede geçirmek zorundayım. Bu nedenle yoğun kemik erimesi, sindirim sistemi rahatsızlıkları, kalp damar sorunları ve tansiyon gibi bir dizi riski en aza indirmek için birkaç saat ayakta durmam şart. Bu işi çok kolaylaştıran bir mekanizmayla çabucak ayağa kalkmamı sağlayan tekerlekli sandalyeler var. Ama almam mümkün değil. En ucuzu 6200 dolar. Ama bu sandalyeleri aynı durumdaki Emekli Sandığı mensupları alabiliyorlar. Biz SSK mensubu engelliler de onları uzaktan izlemekle yetiniyoruz. Bu haksızlık değil mi?"

Doğru, haksızlık. Hem de büyük haksızlık. Sistem eliyle yaratılan çok garip bir sınıf ayrımcılığı. Çok garip bir "biri yer biri bakar" tavrı. Devlet memuruysan tüp bebek yapabiliyorsun ya da çağdaş tekerlekli sandalyeye sahibi olabiliyorsun. Değilsen havanı alıyorsun. Bu kadar imtiyaza niye hala herkes devlet memuru olmak istemesin! Bakalım Türkiye Emekli Sandığı, SSK ve Bağkur birleştirme devrimini gerçekleştirebilecek mi? Bekliyoruz.

Sattıran klişeler

OTOMOBİL
reklamları iyiden iyiye klişeleşmeye başladı. Renault’un Yeni Megane reklamında arkada oturan patron arabanın cazibesine dayanamıyor, şoförü itip yerine geçiyor ve arabayı deniyor. Biz bu konseptte en az kaç reklam filmi gördük? Peki reklam işini yapmıyor mu? Yapıyor... Klişe ama Yeni Megan’ın çıktığını bize duyuruyor, dikkat çekiyor, ilgi uyandırıyor. Reklamcılıkta "her şeyin başı yaratıcılık" diyenler yanılıyor. Her şeyin başı ne yazık ki akıllı strateji. Sattırmayan yaratıcılığı kim ne yapsın.. Sattıran klişe sattırmayan yaratıcılığı on kere döver.

ÇEKİRGELİK

Hayatın ilk kırk yılı bize metin verir, sonraki otuz yıl onu yorumlamaya yardımcı olur

(Schopenhauer)
Yazarın Tüm Yazıları