Emniyet şeritleri ’VIP’ salonu mu?

YAZ ayları geride kalıyor.İstanbul’da yaşayanları "çetin" bir kış bekliyor.

Çetin bir kış deyince, kar yağışını falan kastediyorum sanmayın.

Şimdiden belli ki, trafik açısından oldukça zor bir kış yaşayacağız.

Okulların ardı ardına açıldığı bugünlerde, trafik pek çok yerde kilitlenmeye başladı bile.

İstanbul’un başına bela olan bir de emniyet şeridi meselesi var.

Dünyanın her yerinde emniyet şeridinin işlevi aynıdır.

Geçen sene Amerika’da, New Orleans’ta yaşanan kasırgayı hatırlayın.

Bir televizyon görüntüsü vardı ki, ne zaman bizim emniyet şeritlerimizdeki ihlalleri görsem aklıma o gelir.

Kilometrelerce uzunluğunda kapalı bir otoyol düşünün.

Ve hiç kimse tarafından ihlal edilmeyen bir emniyet şeridi.

İşte o televizyon görüntüleri adeta bize ibret için yayınlanmıştı.

* * *

İşlev farkına değinince, konuyu biraz daha açalım.

İstanbul’daki emniyet şeritlerine fırsatınız olduğunda dikkat edin.

Resmi plakalı araçlarla dolu olduğunu göreceksiniz.

Ya da lüks arabalar.

Ve hatta diplomatik temsilciler...

Onları bile kendimize benzetmişiz.

Bizdeki havaalanlarında "VIP" salonları vardır.

Hani "çok önemli insanlar" için tahsis edilen salonlar.

Ve son derece geniş bir "VIP" listesi vardır; o salonları dolduran.

Bu "çok önemli insanlar"a başka yazılarımda da "dokunacağım".

Neyse; o salonlara iş gereği birkaç kez yolum düştü.

Böylesi ayrıcalıkları oldum olası sevemediğimden yolumu yeniden düşürmek için sebepler bulmaya çalışmadım.

Ama bir şey gözüme takıldı.

Oraları dolduran isimler ile bizim emniyet şeritlerimizi kullanan isimler, aşağı yukarı aynı!

Emniyet şeritlerinin tek farkı var.

Zaman zaman kapkaç çeteleri de kullanıyorlar!

* * *

Yarın öbür gün iyice saç baş yolduracak bir trafikle karşı karşıya olacağız.

Tamamen kilitlenmiş bir ulaşımı tartışmaya başlamadan alınabilecek tedbirler var.

Emniyet şeridi bunlardan biri.

Ve en kolay çözümlenebilecek olanı.

Artık bu çağdışı ve sadece bize has ihlallerin önünü alalım.

* * *

Yetki sahiplerine zor gelse de, İstanbul gibi bir dünya kentinde trafiğin yerel yönetime devri gerekiyor.

Biliyorum ki, bu yetkiyi elinde bulunduranlar kırk dereden su getirecekler.

Oysa gelişmiş dünyada hemen her ülkede uygulama böyle.

Hem yerelleşmeyi savunacaksın...

Hem de elindeki yetki -ne olursa olsun- kaybedilmesin diye uğraşacaksın.

Bu da sadece bize has bir tavır.

* * *

Diyelim ki, bu zor bir karar.

O zaman hiç olmazsa, duran trafiğin yetkisini yerel yönetime devredin.

Kentin nefes almasını sağlayacak arterlerde park edilmesin.

Göreceksiniz; sadece bu iki uygulama bile, İstanbul’a bir nebze nefes aldırmaya yetecektir.
Yazarın Tüm Yazıları