Emin Çölaşan: Yeter ki gel bana senede bir gün!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Günlerden beri Merve ile yatıp kalkıyoruz. Ülkenin bütün sorunlarını unutup Merve'nin türbanına takıldık. Takılmak zorundaydık, çünkü oynamaya kalkıştıkları oyun konusunda onlara en ufak bir ödün verseydik, yarın tepemize başka biçimlerde bineceklerdi.

Neyse ki, bunların basiretinin bağlanmış olduğunu gördük. Merve'yi piyasaya ‘‘ideal aday’’ diye sundular ama Allah onların eline ayağına dolaştırdı. Kadının Amerikan vatandaşı olduğu ortaya çıktı.

Bir parti düşünün ki -henüz ortada türban olayı yokken- bütün siyasetini yıllar boyu Amerika ve İsrail düşmanlığı ile sürdürmüştür...

Ve şimdi kadının Amerikan vatandaşı olduğu ortaya çıkınca ‘‘Ne var bunda canım’’ diyebilmektedir!

Bunlar pişkindir. Bunlar herkesi sersem, kendilerini akıllı zanneder!

***

Adına Fazilet denilen bu partinin giderek battığını görüyorum. Açmaza düştükçe kızıyorlar, sinirleniyorlar.

Önceki gece Merve'nin antrenörü Nazlı ile ekranda karşı karşıya geldik. Kendisine birkaç soru sordum, pelte gibi çözüldü. Rengi attı, dili karıştı ve ekranda bağırmaya başladı:

‘‘Merve'nin türbanı seni mi gerdi?’’

Bu ifadeyi, Nazlı gibi bir ‘‘hanımefendiye’’ hiç yakıştıramadığımı, böyle mahalle ağzıyla konuşmasının yakışık almadığını kendisine söyledim.

Sütununda sürekli olarak ‘‘Ey Emin Çölaşan, ekranda karşıma geç de tartışalım’’ diye çağrılar yapan Nazlı'nın karşısına önceki gece Show ekranında ‘‘Beklerim yolunu aylar boyunca, yeter ki gel bana senede bir gün’’ parolasıyla çıktım.

Milyonların önünde yenik düştü, zor durumda kaldı... Çünkü her gece bir ekrana çıkıyor, papağan gibi ezberlemiş olduğu aynı lafları tekrar edip duruyordu.

Kendisine birkaç soru sorup bazı belgeler gösterince çözüldü ve hiçbirine yanıt veremedi.

***

Buradan yola çıkarak, ekrandaki herhangi bir programda ‘‘tartışma’’ düzenleyen veya soru-cevap yapan arkadaşlara da birkaç sözüm olacak. Bunların çoğu ‘‘Aman müşteri kaçırmayalım’’ diye, karşılarına geçen kişilere adam gibi soru soramıyor.

Bir al gülüm ver gülüm muhabbetidir gidiyor. Arkadaş şöyle düşünüyor:

‘‘Ben konuğumun üzerine fazla gidersem, onu zor durumda bırakırsam, bundan sonra müşteri bulmakta güçlük çekerim. Başkaları korkup karşıma oturmazlar. Bu nedenle, ben sorumu sorarım ama yanıtını alamazsam üzerine gidip ısrar etmem. Ya da hadiseyi yumuşak sorularla geçiştiririm.’’

Böyle televizyonculuk, böyle gazetecilik olmaz.

Bugüne kadar Merve veya antrenörü Nazlı ile yapılan programlarda da bunu somut bir biçimde gördüm. Çoğu, bunların üzerine doğru dürüst sorularla gitmedi ve meydan onlara bırakıldı.

Soru soruluyor, onlar istedikleri gibi saptırıyor ve sunucu sorusuna sahip çıkmıyor.

Önceki gece Nazlı'nın durumu bu yüzden vahimdi. Reha Muhtar'ın düzgün bir yönetim gösterdiği tartışmada Nazlı'ya birkaç soru sordum, hemen çözüldü...

Ve ‘‘Ben bundan sonra Emin Çölaşan'la muhatap olmam’’ dedi!

Canı sağolsun! Ben de onunla muhatap olmanın meraklısı değilim. Bana sürekli olarak yaptığı çağrılara ‘‘senede bir gün’’ uydum ve gereğini yaptım! Doğrusu bu kadar korkacağını hiç düşünmemiştim.

Program sonrasında Show'dan ayrılırken yüzü sapsarı imiş ve ‘‘Emin Çölaşan'ın geleceğinden haberim yoktu. Bana komplo kurdunuz’’ diye ağlaşıyormuş.

Pekálá haberi vardı. O gün öğle saatlerinde bu öneri bana kendisinin ismiyle birlikte gelirken, benim ismimle ona yapılmış ve kabul etmişti. Ayrıca Show TV, ikimizin ismini gün boyunca ekrandan duyurmuştu.

Üzmesin kendini, olur böyle vakalar!

***

Ama ben yine de Nazlı Ilıcak'ı bir konuda kutlamak isterim. Kendisi, bundan birkaç ay önce evinde verdiği ziyafette Necmettin Erbakan'ı içki sofrasına oturtmuş kişidir.

Valla helal olsun, böylesi duyulmuş şey değildir!..

Önceki gece ekrana, Nazlı'nın önünde viski bardakları ve viski şişesi, gece kulüplerinde tef çalarken çekilmiş resimlerini de getirdim. Aynı resimlerde, halen Amerika'da firarda olan oğlu Mehmet Ali Ilıcak da vardı ve çıplak bir kadını daha beter soyuyordu.

Ne garip rastlantıdır!

Merve bir Amerikan vatandaşı. Taaa oralardan gelip kendini milletvekili seçtiriyor.

Antrenör Nazlı'nın oğlu ise Amerika'da firarda! Devlete trilyonlarca lira borç takmış, 30 yaşına yaklaştığı halde askerliğini bile yapmamış!

Merve ile antrenörünün kaderi, bir yerde Amerika'da kesişiyor!

***

Merve'yi kullanıp Türkiye'yi gerdiler. Malatya'da olaylar çıktı. Fazilet'li Gebze belediye meclisinde İstiklal Marşı okunurken bu ekip ayağa kalkmayı reddetti. İstanbul büyükşehir belediye meclisinde yine Fazilet takımının direnmesiyle Atatürk için saygı duruşu yapılmadı.

Partiye yazık ettiler, kendilerini bitirdiler. Dünyanın hiçbir yerinde, hatta İran'da bile bir siyasi parti kendini sadece türbana ve örtünmeye hapsetmedi.

Üzerimizden bir Merve oyunu oynamaya kalkıştılar, onu da ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Hele kadın Amerikan vatandaşı çıkınca, kendi tabanlarına bile nasıl yalan söyledikleri ortaya çıktı.

Bu defter kapanmıştır. Geçmiş olsun. Ama iz bırakmıştır. İblis kına yaksın.



Yazarın Tüm Yazıları