Ekonomiye tepeden bir bakış

KRİZDEN bu yana Türk ekonomisinde ciddi bir düzelme var. Bu düzelmenin sebeplerini bir daha sıralayalım.

1. Krizden sonra IMF'den çok yüklü dış borç alınması.

2. Kemal Derviş'in müellilifi olduğu ‘‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’nın yürürlüğe girmesi.

3. Amerikan Doları'nın, Euro karşısında yüzde 30-35 devalüe olması.

4. Dünya çapında dolar ve sair dövizlerin faizlerinin düşmesi.

5. Ak Parti'nin tek başına iktidara gelmesiyle birlikte halkın hükümete güveninin artması.

6. Ak Parti hükümetinin, bütçe disiplinini ciddiye alması ve faiz dışı fazlayı tutturması.

7. Ak Parti'nin Batı dünyasında iyi kabul görmesi ve dış ilişkilerde ve özellikle AB'ye katılma sürecinde cesur atılımlar yapması.

8. Merkez Bankası'nın parayı iyi yönetmesi.

* * *

Her iyileşme bazı olumsuz sonuçları da beraberinde getirir. Son iki yılda elde edilen iyileşmelerin yarattığı olumsuzluklar, iki başlık altında toplanabilir. Bunlardan birincisi, Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi, diğeri faiz dışı fazla verme mecburiyeti yüzünden, devletin yapması gereken ve faydası orta ve uzun vadede ortaya çıkacak yatırımları yapamaması. Pek tabii, faiz dışı fazlanın tutturulmasının olumsuz sonuçları arasına, reel ücretlerin gerilemesi ve iş imkanlarının artmaması da eklenebilir. Ekonomideki iyileşmeyi aksatacak gelişmeler, iki nedenle ortaya çıkabilir.

1. Doların Euro karşısında yeniden değer kazanması ve faizinin artmasıyle birlikte, döviz kurları hızla artabilir.

2. Hükümet faiz dışı fazlayı tutturmakta siyaseten zorlanabilir.

Bunun sonucunda Türk ekonomisi tekrar yükselen ‘‘ikiz açık’’la karşılaşabilir. Yani, hem döviz açığı hem de bütçe açıkları artar. Bu artışlar yüksek dozda olursa, yeni bir kriz yaşanabilir. Kötümser senaryo budur.

* * *

Böyle bir senaryonun gerçekleşmeme ihtimali var mıdır? Yani ekonomide sağlanan iyileşme, kalıcı hale gelebilir mi? Diğer bir değişle Türkiye ‘‘fasit daire’’den ebediyen çıkmış ve artık ‘‘fazilet dairesi’’ne girmiş olamaz mı? Olabilir. Bunun için doların, Euro karşısındaki düşük seviyesinin bir süre daha devam etmesi ön şarttır. İkincisi, TL'nin aşırı değerlenmesi sonucunda TL'nin ‘‘dış ticaret açığı’’ büyürken, ‘‘cari işlem’’ açığı, turizm, dış alem gelirleri ve işçi dövizleri sayesinde düşük kalmasıdır. Böylece, döviz fiyatlarında sıçrama olmaz. Döviz fiyatları istikrarlı seyrederse, hem enflasyon, hem de reel faizler düşmeye devam eder. Böylece kamunun reel faiz giderleri bütçeye sığar. Faiz dışı fazla verme oranı düşer. Hatta sıfırlanabilir. Üstelik kamu borç stokunun, milli gelire oranı da değişmez ve hatta döviz cinsinden yapılan hesaplarda düşer. Bu da Avrupa Birliği'nin iktisadi kriterlerine uymayı, Türkiye için bir hayal olmaktan çıkartır.

Son Söz: İstikrar öncelikse, büyüme sonra gelir.
Yazarın Tüm Yazıları