Ekmek elden su gölden

Lefkoşa
ÖYLE bir ülke düşünün ki, sadece öğretmenleri ele alırsak, zaten kariyere 1.500 dolarla giren bu meslek grubu mesuplarının dörtte biri sömest tatilini yurtdışında geçirmiştir.

Öyle bir ülke düşünün ki, kısacık mesafelere rağmen heyüla silindirli ve dört çarpı dört çekişli otomobiller fing atmaktadır. Her halükarda da süper benzinin litresi 170 kuruştur.

Artı, kişi başına gelirin on dört bin dolar civarında dolaştığı yine öyle bir ülke düşünün ki, ücret artımlarında eşel mobil ve on üçüncü ay gibi sistemler ahval-i adiye sayılmaktadır.

Ve nihayet, elli yaşında emeklilik maaşı bağlayan öyle bir ülke düşünün ki, kamu sektöründe memur veya hizmetli olarak çalışmak, özel sektörde çalışmaktan bin defa evladır.

Bu "inayetli devlet" ülkesinin adı ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir!

Tabii bana sorarsanız da gerçek adı, "Ekmek Elden, Su Gölden Cumhuriyeti"dir!

* * *

ÖYLEDİR, çünkü eğri oturalım doğru konuşalım, en başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere hepimiz biliyoruz ki, KKTC’deki değirmen o gölün o taşıma suyuyla dönüyor.

Yani, Ada’nın Türkiye’yle asla karşılaştırılmayacak orandaki yüksek refah seviyesini, Kuzey Kıbrıs’a her yıl en az 500 milyon dolar nakit para şırıngalayan Ankara finanse ediyor.

Kabul, ambargoydu, tecritti, dışlamaydı falan, tabii ki yardım boynumuzun borcu!

Ancak, her şeyin bir sınırı, bir optimum noktası, bir Rubikon çizgisi var!

* * *

EVET böyle bir çizgi var ama, buna rağmen hükümet partisi CTP’ye mal edilen ve doğruluk payı muhtemelen yüksek olan yolsuzluk iddiaları bir yana, eğer ana muhalefetteki Dr. Derviş Eroğlu’nun UBP’i önümüzdeki pazar günü yapılacak parlamento seçimlerini kazanacak gibi görünüyorsa, bunun esas nedeni, aynı CTP’nin yukarıdaki "har vurup, harmam savurma ekonomisi"ni biraz hale yola sokmak istemesinden kaynaklanıyor.

Yani, çok hafiften bir "dizgin sıkmak" girişimi dahi iktidar kaybına zemin hazırlıyor.

Zaten, bizlere çok yadırgatıcı gelse bile, halen çok yoğun biçimde sürmekte olan o seçim kampanyası sırasında ne Kıbrıs’ın siyasi geleceği, ne toplumlararası görüşmelerin kaderi, háttá ne de gündeme bomba gibi düşen "Ergenekon"un Ada ayağı gibi en hayati konular, diş kovuğuna kaçacak kadar bile yer tutuyor. Haniyse isimleri bile telaffuz edilmiyor.

Varsa yoksa "çarşı sorunu" ki, ámiyane tabirle de kabak hükümetin başında patlıyor.

* * *

NİTEKİM, Başbakan Ferdi Sabit Soyer liderliğindeki o hükümet geçmişten beri hep bol keseden ihsan eylenen tarım sübvansiyonlarına fren mi koydu, işte çiftçileri darıltmıştır.

Ondördüncü, onbeşinci maaş taleplerine "ı-ıh" mı dedi, işte sendikaları küstürmüştür.

Sebil niyetine dağıtılan elektrik ve suya fatura mı kesti, işte tüm ahaliyi kızdırmıştır.

Yani, Lefkoşa’da bugün mevcut iktidar "ayağını yorganına göre uzat" ilkesini birazcık da olsa hayata geçirmek ve reel ekonomik kurallara uymak için adım atmak cesaretini mi gösterdi, yine ámiyane tabirle, "ayvayı yemiştir".

İşin açıkçası, "Ekmek Elden, Su Gölden Cumhuriyeti"ndeki "inayetli devlet"e alışmış Kıbrıslılar o ekmeğin illá has undan francalasını ve o suyun illá Taşdelen’den pet şişelisini talep ettikleri içindir ki, bırakın peksimet somununu ve kuyu kovasını, aynı ekmeğin standart fırın çıkışlısını ve aynı suyun Terkos musluğu akıntılısını dahi reddediyorlar.

* * *

TAMAM da, zaten elindekini avucundakini Ada’ya aktaran Türkiye bu refah düzeyi hep daim olsun diye KKTC’ye daha ne kadar müddet ve ne ölçüde kesenin ağzını açabilir?

Öz itibariyle yine "çözümsüzlük, çözümdür" siyasetine dönecek bir parti Kuzey’de tekrar iktidar olursa, Ankara ilelebet "açık çek" imzalamayı sürdürecek midir?

Bu soruların cevabını yarın, Lefkoşa mahreçli son yazımda arayacağım.
Yazarın Tüm Yazıları