Ege Cansen: Malki cinayetinin içyüzü

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Lütfen şaşırmayın. Benim, Malki cinayetinin, sizin anladığınız anlamda içyüzünü bilmem mümkün değil. Bir gece vakti, Emniyet Müdürlüğü binasının dış cephesindeki su borularına tutunarak, dokuzuncu kattaki soruşturma belgelerinin bulunduğu odaya pencereden girmem ve şifreli kasayı açıp içinden gizli dosyayı almam ve sonra da kimseye görünmeden binadan çıkmam imkánsız. Dünyada bunu yapamam. Yapan gazeteci arkadaşları da çok takdir ediyorum. Dolayısıyla bu makalemle yine bir ‘‘ilk’’e imza atamıyorum. Bildiğiniz beylik tahlillerimden birini sizlere sunacağım.

İş hayatına girip, dürüst hareket ederek, üstelik de vergilerini mümkün mertebe ödeyerek iş yapmaya çalışan bir adamının para kazanması çok zordur. Hele hele, askerliğini bile yapmamış, kaşlı gözlü bir köy çocuğunun genç yaşında yüz milyonlarca dolar para ödünç para alıp, sapıtmadan işin içinden çıkması tamamen imkánsızdır. Helal tarafından para kazanmak isteyenler, çok çalışmaya ve çok becerikli olmaya mecburdur. Allah deha derecesinde bir zeká vermiş ve kişi de bu zekásıyla en baba üniversitelerden süper derecelerle mezun olabilmişse, belki bir icat yapıp bunu piyasaya sürerek, kısa zamanda ve genç yaşında büyük bir servet sahibi olabilir. Beş-on yıl içinde çok zengin olmanın bir başka ihtimali de Hakan Şükür veya İbrahim Tatlıses gibi temaşa sanatında yetenekli doğmuş olmaktır. O gibi durumlarda dahi, bol paraya kavuşmak için şanslı olmak ve yine çok yorulmak esastır. Öyleyse pis iş yapıp zengin olayım deseniz, yine işiniz kolay değildir. Pis iş, pistir. Çok tehlikelidir ve çoğu zaman kişiyi yer bitirir. Çok delikanlı adam pis işi yapıp kolay para kazanayım derken, harcanmış gitmiştir. Kısaca, zengin olmanın, pis veya temiz, kolay yolu yoktur.

* * *

İş hayatında kárın iki ölçüsü ve iki türü vardır. Birinci ölçüye ‘‘muhasebe kárı’’ denir. Gelir, gider farkıdır. İkincisine ‘‘iktisadi kár’’ denir. Kullanılan paranın maliyeti ile verimi arasındaki farktır. Fark eksi ise tabii sonuç zarardır. Tür denince ‘‘operatif’’ ve ‘‘spekülatif’’ kárlar anlaşılır. Operatif kár, yani faaliyet kárı elde etmek için ticaret, sanayi veya hizmet alanlarında faaliyet göstermek gerekir. Spekülatif kár ise, bu alanlardan birinde çalışıyormuş gibi görünüp aslında borç parayla mal mülk almaktır. Zenginliğe kavuşmak için ümit edilen oluşum, satın alınan mal ve mülkün değerinin kısa zamanda artması, aynı anda borcun fazlaca çoğalmamasıdır. On vakanın dokuzunda tersi olur. Spekülatif kár peşinde koşanlar, para kaybeder.

İş bilmeyen işadamlarının, iş hayatına atılırken başarıya ulaşmak için izleyecekleri tek yol ‘‘spekülatif’’ kára oynamaktır. Spekülatif kárın oyuncuları, bir tarafta bankalar, bankerler ve tefeciler, öbür tarafta ise kumarbazlardır. Bu tam anlamıyla ‘‘toplamı sıfır olan bir oyun’’dur. Yani birinin kazancı, diğerinin kaybıdır. Filmin son sahnesinde kaybeden, kazanana ‘‘Ben bittim, seni de ben bitireceğim’’ der. Şimdi gazetelerde gördüğünüz, iki kişinin oynadığı ve ikisinin de kaybettiği bir dramdır.

SON SÖZ: Bende para olsa ne işler yapardım diyen çok; bende akıl olsa ne para kazanırdım diyen yoktur.



Yazarın Tüm Yazıları