Ege Cansen: Cumartesi gevezelikleri

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Rahmetli annem, ‘‘Dünyada söylenmemiş söz yoktur’’ derdi. Milyarlarca insan, binlerce yıldır durmadan konuştuğuna göre, annemin bu ifadesini doğru kabul edebiliriz. Benim aşağıda yazacaklarımı, herhalde birileri, bir zamanlar, bir yerlerde söylemiş, hatta yazmış olabilir. İşin tuhafı bu kişinin ben olmam ihtimali de bir hayli yüksek. Çünkü insanlar, genellikle kendilerini tekrar eder. En velut düşünürün bile, ömrü boyunca söylediği fikirlerin tamamı bir araya getirilse, beş daktilo sayfasını doldurmaz. Peki, yazılan ciltlerle kitapta ne bulunur? Bol tekrar, bol açıklama, bol örneklendirme ve beyin yıkamaya (yani endoktrinasyona) yönelik propaganda (övme ve yerme) metinleri.

HAP YAP, ARSA KAP!

Benim bu konuda kimseye hocalık edecek halim yok. Her sabah uyandığında, daha gözündeki çapağı temizlemeden, her saf ve bakir Anadolu çocuğu müteşebbis, ‘‘hangi hapı yapıp, hangi arsayı kapacağını’’ düşünmeye başlar. Ülkemizde işadamlığının onda dokuzu, ‘‘arsa/mekan’’ rantını cebe indirmekten ibarettir. Hayatta bir baltaya sap olmak denilen olay, bir arazi parçasına balta olmakla başlar. Önce, kamuya ait bir arazi parçası göze kestirilir. Sonra bu araziyi kapmak ve mekan rantını cebe indirmek için ‘‘hap yapma’’ yöntemleri düşünmeye başlanır. Mutlaka bir yolu bulunur. Bu yol, devlet takviyeli ‘‘Osmanlı köyü’’ kurma dümeni olabilir. Tuğrul Şavkay, geçen hafta boyunca, İstanbul'da Ataköy'de mülkiyeti Toplu Konut İdaresi'ne ait olan bir arazide kurulan, adına ‘‘Osmanlı Köyü’’ denilen projeye, çok esaslı bir şekilde ve cesurca el attı. Şavkay, daha önce Doğan Hızlan'ın dikkatini çeken bu kültür maskaralığını, tarih uzmanımız Murat Bardakçı'ya danışmış. Bardakçı da bu ‘‘Osmanlı Köyü’’ panayırının, tarihi açıdan tam bir saygısızlık olduğunu söylemiş. Yanlış kişiye gitmiş, yanlış soru sormuş. Bu kabil ‘‘girişimleri’’ bana sorması lazımdı. Ben, ‘‘esrar bulan köpek’’ gibi her türlü mekan hırsızlığını, anında uzaktan ve de karanlıkta pat diye teşhis ederim. Övünmek gibi olacak, çok iyi soygun kokusu alırım. Bu işin, tarihle filan ilgisi yoktur. Bu projeye köşe dönme kültüründe ‘‘hap yap, arsa kap’’ denir.

***

1980 öncesinde, ülkemizde ‘‘sabit döviz kuru ve faizi narhla saptanmış kredi’’ vardı. Üstelik, ithalat kotaya tabi idi. Tahsisi alıp krediyi bulduktan sonra iş hayatında para kazanmamak mümkün değildi. Zenginliğe giden bu yol, 1980'den sonra pratik olarak tıkandı. Buna karşılık ‘‘hap yap, arsa kap’’ yöntemi çok gelişti. Hiçbir teknoloji birikimi bulunmayan ve bu yüzden rekabet ortamında başarılı olmaları imkansızlaşan sözde iş adamı tosunlar birer birer battılar. Bunları da kurtuluşu ‘‘fabrika arsalarını’’ iskana açmaktan geçti. Bu suretle ‘‘kat karşılığı şirket kurtarma’’ diye ikinci bir yöntem daha ortaya çıktı. Ancak esas zenginlik patlaması, başta İstanbul olmak üzere, tüm büyük şehirlerin sokaklarının, kaldırımlarının, denizden kazanılmış dolma bahçelerinin, tarihi yeşil alanlarının ve imar görmemiş mücavir sahaların yağmalanmasıyla yaşandı.

***

Buraya kadar söylediklerimde hiçbir yenilik yok. Zaten hepiniz bu işleri benden iyi biliyorsunuz. Ama ortaya bir soru atmak istiyorum. Acaba, ‘‘hap yap, arsa kap’’ yöntemi, ülkeyi zenginliğe mi götürüyor, yoksa kentsel mekanların verimsiz kullanılmasına sebep olarak, ulusal ekonominin ‘‘verimliliğini’’ mi düşürüyor? Bence ikincisi.

Son Söz: Rant, kişisel geliri artırır; milli geliri artırmaz.



Yazarın Tüm Yazıları