Durum vahim haberiniz olsun!

MEMLEKET sınırları dışına her çıkışta, Türkiye'yi daha fazla düşünmeye başlıyorum.

Bu eğilimimi tespit etmiş olan Rana'ya göre bende bir tür davranış bozukluğu varmış, öyle dedi bana.

Ben bugüne kadar sınırları içinde iki günden fazla yaşadığım hiçbir ülkeyi beğenmemişim, ona göre.

Ve yine ona göre içinde yaşarken yerden yere vurduğum bir ülkenin dışına çıkar çıkmaz da, anında o ülkeyi özlemeye başlıyormuşum.

Türkiye'deyken asabımı bozan her şeyden şu aralar sanki güzel şeylermiş gibi bahsetmeye başlamam da bu davranış bozukluğumun bir sonucuymuş.

Ona göre ben huzursuzmuşum ve bulunduğum değil de bulunabileceğim yerleri sevmek gibi bir takıntım olduğundan hayat boyu da mutsuz yaşayacakmışım.

* * *

Bu tür durumlarda ona hiç sektirmeden anında cevap veririm ama son konuşmasından sonra düşündüm de galiba haklı. Bu yüzden sustum.

Ancak Türkiye'yi daha fazla düşünmeye başlamam, sadece olduğum yere değil de olabileceğim yere takmamla alakalı değil.

Gündemden kopma korkusu nedeniyle ülke sınırları içinde olsaydım katiyen okumayacağım, ilgilenmeyeceğim haberleri, yorumları bile dikkatle okumaya başladım son günlerde.

Bir şeyleri atlamayayım, bağlantıları kaçırmayayım diye ülkenin gündemi üzerine daha fazla düşünmek zorunda hissediyorum kendimi.

* * *

Dolayısıyla detaylara gömülmüş durumdaydım.

Siyaset dünyasının en rutin haberinden tutun, ekonominin en teknik göstergesine kadar anlamak çabası içindeydim.

Onca gazete, haber, yorum derken, bütün bu detaylar arasında kaybolmuşken birden kafama bir şey dank etti.

Sevgili okurlar.

Biz kafayı iyice üşütmüş durumdayız, haberiniz olsun.

Yani büyük ihtimalle hemen hepiniz bu durumun az çok farkındasınızdır da, bu olaya dışardan bakmak zorunda kalan bir insana çok daha çarpıcı bir şekilde kendisini gösteriyor.

Görünen o ki Türkiye'de nüfusun büyük bir bölümü ciddi bir ruh hastalığı geçirmekte ve işin tuhafı, ülke genelinde yaşanmakta olan bu toplumsal ruh krizinin nasıl çözüleceği yolunda bir küçük ipucu bile bulunmamakta.

* * *

Düşünsenize bir seçim yaklaşıyor, çok önemli bir döneme girecek Türkiye.

Geleceğimizin nasıl olacağı büyük bir ihtimalle bu seçimin sonucuna bağlı olacak.

Ve onca parti var ama ortalıkta kimse bir program, bir hedef, bir strateji tartışmak zorunda hissetmiyor kendisini.

Bir tek bana mı tuhaf geliyor bu bilemiyorum. Eminim Türkiye'de de bunu tuhaf bulan az sayıda insan vardır, ama onlar da ses çıkarsalar bile fayda etmeyeceğini düşündüklerinden olsa gerek bu konuda bir şey söylemiyorlar galiba.

Ortada birtakım insanlar var. İşte Hüsamettin, Mesut, Recep, Tansu, Baykal, Derviş falan filan.

Bu insanların sabun operalarının senaryolarında rastlanabilecek türde ilişkileri, kavgaları var.

Ama doğru dürüst bir fikir yok ortada.

Kim kimi arkadan hançerlemiş, kim kime yalan söylemiş, bu onu mu demiş, o bunu mu demiş, kim yalancıymış, kim puştmuş.

Memlekette siyaset bu tür meselelerin hesaplaşmasından öteye gidemiyor bir türlü.

Eğer siz bütün bu sıradan ve önemsiz kavgaların ötesine geçip de birtakım somut meseleleri, kim ne diyor diye öğrenmeye çalışırsanız hava alırsınız.

Örneğin, ben şu konuları merak ediyorum:

Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 40'ının yaşadığı tarım sektörü artık yok oldu. İktidar olan arkadaş bu sektöre ne yapacak, bir plan var mı?

Memlekette üniversiteler sapır sapır dökülüyor. İktidara gelmeyi isteyen herhangi bir partinin yüksek öğretimde radikal değişimi sağlayacak planı var mı?

IMF programı üzerinde tartışma açmayı, uygulanan programda yeni bazı açılımlar yapmayı düşünen var mı?

Son krizle birlikte milyonlarca insan işsiz kaldı. Onların aç kalmalarını önlemek için önümüzdeki bir yıl içinde ne yapacağını bilen arkadaş var mı? Bu konuyu aklına getiren var mı?

Şu anda imkán olsa en azından 3 milyon kişi başka ülkelerde beşinci sınıf işlerde çalışmak için yurtdışına kaçar. Türkiye'yi bu ayıptan kurtaracak planı olan kim, planın detayları ne?

* * *

Tabii ki soruları artırabilirim ama gereği yok. Önemli olan hiçbir partinin detayı düşünülmüş bir programı, stratejisi, bir modern Türkiye'ye ulaşma planı olmadığı, bunun yerine herkeste bol keseden atılmış vaatler bulunduğudur. Seçmen çoğunluğu da kara cahil olduğundan, tutulmayacağını artık deneyerek öğrenmiş olması gereken vaatlere bir kez daha kanarak yine oy vermeye hazırlanmaktadır.

Böylece Türkiye belki de cumhuriyet tarihinin en önemli oylamalarından bir tanesine kapsamlı hiçbir konuyu tartışmadan girmekte, kimsenin gelecek planının ne olduğu yine bilinmemekte, ama insanlar, rol yapma yetenekleri bile artık iyice sırıtmaya başlayan siyasetçileri televole programını izler gibi izlediklerinden sonuçta memlekette büyük bir komedi yaşanmaktadır.

Bu nedenden dolayı korkarım ki Türkiye'nin olağanüstü potansiyelinin tekrar heba edileceği bir yeni beş yıla daha girmek üzereyiz.

Dolayısıyla buna izin veren bizler, bizdeki davranış bozukluğu olduğuna göre, kitlesel bir ruhsal bozukluk geçirdiğim tespitinde de yanılıyor olamam değil mi ama!
Yazarın Tüm Yazıları