Dikkat fahişe var

DÜNYANIN en eski mesleği. Binlerce yıldır insanların toplu olarak yaşadığı her yerde bu mesleğin erbaplarına rastlanıyor. Alıcısı da satıcısı da her dönem mevcut. Kimi toplumlarda yapanlara ölüm cezası verilirken, kimilerinde ise vergisini ödeyen işçiler olarak bakılıyor.

Dünyanın pek çok şehrinde olduğu gibi Ankara’da da müşteri avlamak için sokaklarda çalışan çok sayıda fahişe var. Ancak, son dönemde bu sokak fahişeleri, şehrin göbeğinde öylesine manzaralar sergiler oldular ki, tam anlamıyla pes dedirtecek cinsten.

Şimdi size Ankara’nın en seçkin semtlerinden birinde, hemen hemen her akşam yaşanan bir manzarayı kısaca tasvir edeyim de durumu siz değerlendirin.

Girdiğiniz dar sokağın hemen sol başında Ankara’nın en köklü otellerinden birisi olan Dedeman var. Onun karşısında da Özel Akay Hastanesi. Otelin ve hastanenin trafiğine bir de buradaki birkaç eğlence mekanına gelen müşterileri ekleyecek olursak, akşam saatlerinde görüntü oldukça hareketli oluyor.

GENEL MANZARA

Oteldeki düğün dernek gibi davetlere gelen birbirinden şık konuklar, yüzlerindeki endişeli ifadeyle hastane önünde bekleyen hasta yakınları ve gece kulüplerine eğlenmeye gelenler sokağın genel manzarasını oluşturuyor. Bütün bunlara bir de hastane önünde, polisin her akşam rutin olarak yapmaya başladığı alkol kontrolü ve yunus ekiplerinin asayiş uygulamasını eklersek, sokağın yaklaşık 50 metrelik bu bölümünden otomobilinizle geçmeniz (Akşamları işe giderken bu yolu kullandığım için biliyorum) neredeyse 10 dakikayı buluyor.

İşte asıl curcuna da bundan sonra başlıyor.

Bu hengameyi atlatıp, "oh trafik açıldı" diyecekken biraz ilerde yine tıkanıyor. Sağlı sollu dizilmiş, kıyafetlerinden, saçlarından ve makyajlarından fahişe olduklarını hemen belli eden kızlar, yolu neredeyse kesmişler. Abartmıyorum, arabaların önüne atlayıp ellerindeki kartvizitleri, geçen her arabanın açık olan camından içeriye atıyorlar.

Onlarla hiçbir şekilde gözgöze gelmemeye çalışmanız sizi bu "fahişe tacizinden" kurtarmıyor.

Hele bir de önünüzdeki arabalardan biri bu kızlarla pazarlık etmeye başladıysa, işte o zaman haliniz harap. Ya sinirlerinize hakim olup bu pazarlığın son bulmasını bekleyeceksiniz, ya da kornaya basacaksınız. İkinciyi seçerseniz, bağırış, çağırış, küfürleşme ve hatta kavgayı bile göze almanız gerekiyor.

AİLELER RAHATSIZ

Bütün bunların yaşandığı yer ise Ankara’nın en köklü sokaklarından Büklüm. Hemen altındaki Bestekar’da da manzara çoğu zaman bundan pek farklı olmuyor.

Her ikisinde de hala çok sayıda konut mevcut ve yüzlerce aile burada ikamet ediyor. Yaşadıkları sıkıntıları zaman zaman dinleme fırsatı buluyorum. Sokakta oturan genç kızların, evlerine girip çıkarken ne tür korkular yaşadıklarını anlamak hiç de zor değil. Yazının başında da söylediğim gibi, sokak fahişeleri dünyanın pek çok şehrinde var. Ancak benim merak ettiğim, acaba dünyanın neresinde, Başkent Ankara’daki gibi şehrin orta yerinde, konut bölgesinde yol kesip, arabaların içine kartvizit atabiliyorlar?

Yerli Pavarotti’ye hiç yakışmadı

Geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından birisi de dünyaca ünlü İtalyan tenor Luciano Pavarotti’nin ölümüydü. Pavarotti denince Türkiye’de ilk akla gelen isim ise Hakan Aysev. Ülkemizin bu alanda yetiştirdiği en ünlü isimlerden. Ankara Devlet Konservatuarı’nda başlayan eğitimi, kariyeri, sesi ve fiziksel benzerliğiyle "Yerli Pavarotti" lakabını fazlasıyla hak ediyor. Tabii eğer, popülaritesini artırmak için son dönemlerde magazin basınında yaptığı çıkışları saymazsak.

Onu bir iki hafta önce, magazin programlarından birinde gördüm. Hem de, gündeme gelebilmek için tek şansları, yarattıkları polemikler olan bazı sözde sanatçılara benzer bir şekilde. Opera sanatçısı tenor Hakan Aysev, Afrodit Banu Alkan’la bir söz dalaşına girme çabası içindeydi. Afrodit için, "Eğlenilecek bir hanım. Sevimli ve esprili bir insan" diyordu. Tabii böyle bir polemiği arayıp da bulamayan Alkan da hemen buna karşılık veriyordu.

Hakan Aysev, "Gördüm ki magazini kullanmadan insanlar bir yere gelemiyor. Bana ’Magazinci Tenor’ diyorlar haklılar" demiş. Ancak, Aysev’in kendini sanatıyla kanıtladığı için "Yerli Pavarotti" unvanını aldığını unutmamak lazım. Onun bu tür ucuz reklam malzemelerini kullanma yolunu seçmesini yadırgadım. Opera dinleyicisinin de olaya benimle aynı pencereden baktığını düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları