Dernek işi hakemi bozar

FAAL Futbol Hakemleri Derneği'nin, Hilmi Ok'un öncülük etmesiyle ilk kurucularındanım. İlk kurduğumuz yıllarda tertemiz bir dernekti. Tamamen hakem menfaatine çalışan, hakemi ön plana alan, hakemi mağdur etmemeye çalışan bir dernekti.

Hiç unutmam, bir Futbol Federasyonu seçiminde Ankara'daki Sürmeli Oteli'nde yönetim kurulundan 9 kişi aynı fikirdeydik. Federasyona gönderdiğimiz delege Hilmi Ok, bizimle aynı fikirde değildi. İnanılmaz bir tartışma yaptık, çok sevmeme rağmen sırf hakem menfaati için Hilmi Ok'a olmayacak şeyler söylediğim ve hareket ettiğim de oldu.

Ama sonralarda bu dernek, federasyonların kuklası olmaya başladı. Yani 10 delegesinden, 10 tane "okey" oyu alan arka bahçeleri oldular.

Ahmet Çakar,
yükselmeye başladığı ilk yıllarda yedek subaylık yaptığı Ankara'dan İstanbul'a giderken, "Bu dernek işlerine girme, yıpranırsın. Hakemliğini yap" demiştim.

Bir aralar girdi ve bayağı da başı ağrıdı. Sonra kendini kurtardı ve yükselmeye başladı. Bunun gibi çok misal verebilirim.

Burnunuzu çıkaramazsınız

Sevgili hakemler, dernek işlerine giren kaybeder. Çünkü, Futbol Federasyonu ve rakipler veya kulüp yöneticileri, bu dernek işlerine burunlarını soktular. Çünkü, ilerideki yıllarda bu dernek işlerine girenlerden faydalanacaklarını zannettiler. Siz, siz olun bu dernek işlerinden uzak durun.

Zaten, derneğin de bir hükmü kalmadı. Oy potansiyeli de yok. Yok yere kendinizi yıpratmayın. Ben size kestirme yolu gösteriyorum. Bana bin tane cevap, bin tane bahane üretebilirsiniz. O da sizin sorununuz. Ne kadar çok dernek işine girerseniz, burnunuz da o kadar dertten kurtulmaz.

Petrus'un gülleri

BORDEAUX'ya ikinci gidişim. Biliyorsunuz belki. Bordeaux şarabın merkezi denilebilecek bir yer. Bu sefer daha fazla gezme fırsatı buldum. 30 dönüm, 40 dönüm de olsa küçük bağlar gördüm. Yanında da şatolar. İnanılmaz mahsenler var. Hem de doğal mahsenler. Hepsini gezdik. Hatta meşhur olan Cem Uzan'ın içtiği Petrus şaraplarının bağlarını da. Zaten hepsi birbirine akraba. Yolun bir tarafında Petrus'un bağları varken diğer tarafta başka bir meşhur markanın bağları uzanıyor.

Bir şey çok dikkatimi çekti. Sırayla uzanan asmaların ön taraflarında bir tane gül dikili. Sordum, "Bu görüntü olsun diye mi konuyor?" diye. Bilgi veren şato sahibi şunu söyledi: "Bağlara gelecek zararlı haşere önce güle geliyor. Gülün fidanı o hastalığı almışsa çok sonra bağa geçiyor. Yani o gül o koca bağları koruyor."

Ne enteresan. Depremi önceden haber vermek gibi. Keşke, bizim futbolumuzda da siyasetimizde de veya para politikamızda da böyle gül fideleri olabilse. Tehlikeyi önceden görebilsek.

Balık beyinliler!..

BÜNYAMİN Gezer, Gaziantepspor'un buz gibi penaltısını vermedi. Beşiktaş 3-0 kazandı. Verilen penaltı gol olur, olmaz o ayrı bir olay. Ama, bu penaltı eğer Beşiktaş'ın lehine verilmeseydi ve Beşiktaş da 3-0 kaybetseydi ne olurdu düşündünüz mü? Ben biraz düşündüm. Yıldırım Demirören, beyanat verirdi. Beşiktaş seyircisi de hedefe ateş etmeye başlardı. "Şansal ananı ....., Erman karını ....." diye. Ama, iş böyle olunca hepsi unutuldu. Neden? Bunlar balık beyinli de ondan.

Şunu çok net söyleyeyim. Eski çamlar bardak oldu. Ceza alanı dışından iki tane penaltı çalınıp, FIFA kokartı takmalar artık bitti. Sakın o günleri bir daha aramayın, gelmez. Zaten onun yüzünden de bugün inanılmaz bir lig oynanıyor. Ligin ne başı belli, ne sonu. Ne şampiyon olacak belli, ne de düşecekler. Sonuncu çıkıp, üçüncüyü yeniyor. Sondan bir evvelki çıkıp, ikinciyi dize getiriyor. Rüyamda görsem inanmazdım. Bu çorbada biraz tuzum olduğuna inanıyorum. Onun için de inanılmaz mutlu oluyorum.

Sözüm olmaz

Sayın başkanlar, sayın yöneticiler. Size benim spor alemindeki hedefimi söyleyeyim. 20 sene futbolculuk yaptım, milli takım forması giydim, 10 sene hakemik yaptım, FIFA kokartı taktım. Bugün Hürriyet Gazetesi'nde yazıyorum, televizyonda yorumculuk yapıyorum. İki tarafla da mukavelem yok. İki tarafta da beni bağlayan ne de çalıştığım yerleri bağlayan bir zorlama yok. Sabah kalktığımda gazetenin ve televizyonun başındaki şahıs, "Ermancığım, yaptığın görevlerden dolayı teşekkür ederiz. Senden ayrılıyoruz" derse hiçbir söz söyleme hakkım yok.

O ana kadarki çalıştığım parayı alırım ve çeker giderim. Yani benim prensibim şu arkadaşlar. Nerede tırak, orada bırak. Anlatabildim mi? Onun için de tehlikeliyim sanırım. Çünkü kaybedecek bir şeyim yok...

Korkmaz, başaramaz

BÜLENT Korkmaz, G.Saray'dan gönderildi. Erciyes'te başarılı oldu. G.Birliği'nde de son derece başarısız. Oradan ayrılırken yaşananlar tam bir felaket. İnanılmaz olaylar. Peki, Bülent Korkmaz başarılı olur mu? Bence başarılı olma şansı yüzde 10'u geçmez. Çabuk geldi, şöyle diyebilir: "Şansımı kullanayım." O mu kullanacak, yöneticiler mi onu kullanacaklar o tartışılır. Bence ikinci şık daha geçerli.

Galatasaray'ın çatısı altında bugün şunlar söyleniyor: "Takımın içinde bir ağabey yok. Bir kaptan yok." Bu ağabey işi enteresan bir iştir. Yönetici der ki, "Kaptan, arkadaşlarına sahip çık." Sen sahip çıkarsın, sonra gider derler ki, "Kaptan futbolcuları bize karşı kışkırttı." Yani, ağabeyin ve kaptanın durumu aşağı tükürken sakal, yukarı tükürsen bıyık gibidir.

Bazıları da diyor ki, "Hakan Şükür olsaydı ne olurdu?" Hakan Şükür, artık gitmiş. Ne demiş büyüklerimiz: "Kapıdan çıkan kadının topuğuna bakmayacaksın." Bir ilave yapayım. Peki o zaman ne yapacaksın? Yeni hatun bulacaksın...

Doğruyu buldu

FUTBOLCULAR bazen öyle işler yapıyorlar ki, inanılmaz. Sonra da bunu tenkit edenlere kızıyorlar. Hatta, "Hedef gösterildik" diyorlar. Bunlardan bir tanesi de İbrahim Üzülmez'di. Bakın, "İbrahim Üzülmez" demiyorum, "Üzülmez'di" diyorum. Aylar geçti, yıllar geçti. Şimdilerde bir İbrahim Üzülmez izliyoruz. Nasıl? Hangisi daha iyi? Soralım topluma, hepsi şimdiki İbrahim Üzülmez'i seçer. Ne rakiple oynuyor, ne hakemle oynuyor, ne rakibi çekip yere düşürüyor, ne de lehlerine bir karar verilmediğinde ağlıyor. Futbolunu oynuyor. İşte bu İbrahim Üzülmez güzel. Ve bu İbrahim Üzülmez'i herkes beğeniyor. İbrahim Üzülmez buna ne der, bilemiyorum. Ama ben maalesef İbrahim Üzülmez'in doğruyu geç de olsa bulduğunu düşünüyorum.

Ellerindeki malı bilmiyorlar!..

BÜYÜKLER yabancı transferi yapıyorlar. Ne kadar düzgün yaptıkları tartışılır. Aslında belki transferler isim olarak iyi ama verdikleri paralar tartışılır. Ama yöneticiler şunu unutuyorlar. Sahada maç 11'e 11 oynanıyor. Adamın fazladan 3 kişilik koşacak ve gol atacak hali yok. Hadi büyükler yabancı transferinde hatalılar. Aslında en büyük hatayı yerlide yapıyorlar. Çünkü, içeride alacakları futbolcuları 365 gün takip etme şansları var. Onda da hata yapıyorlar.

Sonra da 21 haftada, 45 puanla Sivasspor gelip lider oluyor. Tesadüfen mi oluyor? Hayır. Peki, geçtiğimiz yıllarda bu Sivas'a bu liderliği yedirirler miydi? O da hayır. Demekki bazı şeyler değişiyor.

Şimdi tam bu aşamada diyebilirsiniz ki, "Hocam bu hafta bir hakem geldi, maçı Eskişehirspor'dan aldı, Sivasspor'a verdi." Olabilir. Eskişehirspor'un net bir penaltısını vermedi bu hakem. Ama, Maraton'da bir-iki pozisyon gösterdim. Hakem, şartlı değil. Hakemin kabiliyeti o kadar. Veya hakem bu kadar. Gaza bassan da frene bassan da bu kadar.

Aslında, hata hakemde değil. Buradaki hata liderin maçına, lider kadar koşabilecek rakibinin maçına böyle bir hakemin atanması. Bu şunu gösteriyor. Demek ki bu MHK daha hakemlerini tanımamış. Ama, bu iş onların bileceği bir iş. Sen hakemini daha tanımazsan, maç tayinini doğru dürüst yapamazsan, sonunda ağlamayacaksın.

Kıymet meselesi

DÜNYADA görmediğim çok az yer kaldı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Türkiye'de önce İstanbul, sonra Bodrum ilk 10'a girerler. Dünyada 24 saat yemek yenilen ve 24 saat eğlenilen ve iki tane kıtayı 5 dakikada birleştiren şehir İstanbul. Bu yazıyı Bodrum'dan yazdım. Deniz kenarındayım.

Elimi denize uzatma şansım bulunuyor. Saat 14.00 suları. Üstümde bir tek gömlek var. Uludağ'da, Erzurum'da, Ankara'da kar yağıyor. İstanbul'da hava bulanık. Ve ben, bu şartlarda balık yiyorum. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Kıymetini biliyor muyuz? Cevap: Geçiniz...
Yazarın Tüm Yazıları