Demirel’in 62 yılı

YENİ bir yıla başladık. Yeni yılla birlikte, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasette 62’nci yılına girdiği aklımıza geldi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 88 yılının 62’sinde onun emeği, çabası, imzası var.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, kırsalda yaşayan milyonlara “Köylü milletin efendisidir” diye yönelmişti... Kalkınmanın köyden başlaması gerekiyordu.
Amaç, yoksulluk, cehalet ve çaresizlik içinde yaşayan milyonları, çağdaş, uygar seviyeye çıkarmak, zenginleştirmek, ülkeyi yeniden imar ve inşa etmekti.
Yeni bir devlet, yeni bir toplum söz konusu idi. Hem devlet, hem toplum çağdaş olmalıydı...
* * *
88 yılda Türkiye’nin kalkınması, çeşitli aşamalardan geçmiş, pek çok gelişme olmuş, önemli mesafeler alınmıştır.
Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda neredeyse “ümmî” olan (okuma-yazma bilmeyen) Türk toplumu okuma-yazma öğrenmiş, eğitim, aş, iş, ışık, yol, içecek su, sağlık hizmeti gibi pek çok imkâna kavuşmuştur. Türkiye bu süre içerisinde tarımda 10 kat, hizmetlerde 57 kat ve sanayide 170 kat büyümüş bulunuyor.
Fakat hâlâ gelir dağılımı bozukluğu, halkın önemli bir bölümünün yoksulluğu ve işsizlik Türkiye’nin belini büküyor. Türkiye’nin hâlâ çözülmesi gereken yığınla sorunu var.
9. Cumhurbaşkanı Demirel, bir süre önce “Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin 61’inci Kuruluş Yıldönümü” toplantısında önemli bir konuşma yapmıştı... Bu konuşma medyada gereği gibi yer bulmadığı için okurlarıma özetle nakletmek istiyorum:
* * *
“Konuşmamın başında şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Milletin gencecik evlatlarına Allah rahmet eylesin!
Bu ülke, sonsuza kadar var olacaktır. Bütün fedakârlıkları millet yapagelmiştir.
Bu pahalı bir yaşamdır. Yani mutlaka birtakım yeni gelirlere dayanması gerekir.
Türkiye bu yeni yaşamı, istenildiği şekilde tesis edebilmiş değildir. Sorunlar çok ama sorunu olmayan hiçbir ülke yok! Fakat bunun taşınabilir olması lazım.
Ben size, devlet hizmetinde olduğum yılların kısa bir özetini yapacağım. Nereden başlanıp, nerelere gelinmiştir?
Bunca yıldır halkın hizmetindeyim, çiftçinin hizmetindeyim. Onun için bu yılların en iyi şahitlerinden birisi benim. Şahadet etmek benim görevim.
* * *
Bir ülke düşünün. Nüfusunun yüzde 87’si çiftçi, köylü. Kırsal alanda yaşıyor. 12 milyon nüfus. 10 milyonu köylü. Bu 10 milyon insan, aşağı yukarı 40 bin köye dağılmış, kimsenin birbirinden fazla haberi yok.
Köylü yarı aç, yarı tok, gününü gün ederek yaşıyor. Ekilebilir toprakların beşte biri ekiliyor. Ülke başıboş! İşte mesele bu!
Yarı aç, yarı tok 12 milyon insandan siz çağdaş bir ülke çıkaracaksınız. Bu az bir olay değildir. Yani evvela ülkeyi harici düşmanlardan kurtaracaksınız, sonra döneceksiniz. Bu 12 milyon insanın ancak 2 milyonu okuma-yazma biliyor, 10 milyonu da bilmiyor. 40 bin köyün hiç birinde ışık yok. 1923’te Ankara’da ışık yok. Geri kalmış bir ülke!
Bir kahraman insan geliyor. Dış düşmanlardan kurtarıyor ülkeyi... Ve sonra diyor ki ‘Esas mesele şimdi başladı’ İç düşmanlardan kurtaracağız. Nedir iç düşman? Yoksulluktur diz boyu... Cahilliktir diz boyu... Harabiyettir diz boyu... Ve bu ülkeyi uygar, çağdaş ve zengin bir ülke yapacaksınız. Cumhuriyet’in hedefi budur.”
YARIN: Cumhuriyet, ana hedefinden çok uzak değil!
Yazarın Tüm Yazıları