Cüneyt Ülsever: Bayramlık ağzımla değil (3)

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Ne zamanın içinde ne de büsbütün dışında

ARKADAŞIMIN ‘‘Olumlu düşün!’’ komutu çerçevesinde bu bayram kafama ‘‘Mutluluk nedir?’’ sorusu takıldı. Belki mutluluğu keşfetmek için öneriler yakalayamadım, ama galiba mutsuzluğa kaynaklık eden ve çoğunluğumuzu kasıp kavuran bazı ipuçları elde ettim.

* * *

Mutlulukla ilgili bir değerlendirme yapmaya kalkıştığımızda, işe ya geçmişin daha iyi olduğuna, ya da geleceğin daha iyi olacağına dair bir önkabul ile başlıyoruz.

Mutluluk; nostaljik takılmanın veya gelecekle ilgili hayal kurmanın tekeli altına girmiş. Yaşadığımız anı değerlendirmemiz için olağanüstü bir durum gerekiyor.

Ya büyük bir üzüntü, ya da büyük bir sevinç! Olağan durumlarda, hepimiz yaşanan anın mutlu bir an olmadığı varsayımı içindeyiz. Adeta bu bir dogma haline gelmiş.

* * *

Önemle son yıllarda beğenmemek, şikáyet etmek, razı olmamak bir moda, bir yaşam biçimi; hatta entel olmanın, zeki addedilmenin önkoşulu oldu.

Artık şükretmek; zavallılığın, eblehliğin, otoriteye boyun eğmenin simgesi durumunda.

* * *

Sadece büyük nedenler ile mutlu veya mutsuz olabileceğimiz varsayımı içindeyiz. ‘‘Memleketin hali’’ bizim mutluluk kaynağımızmış gibi davranma mecburiyeti hepimizi eziyor. Hiç kimse, memleket ne kadar kötü olursa olsun, bir olasılık, kendi halinin iyi olabileceğini beyan etmek dahi istemiyor.

Sanki herkes bir arada mutlu veya mutsuz olmak zorunda!

* * *

Kahkaha atmak, hüngür hüngür ağlamak gibi insanı insan yapan tepkiler adeta aşağılanmaya, onu küçük düşüren özellikler addedilmeye, monden insanın inkár etmesi, kaçınması gerekli eylemler haline gelmeye başladı. Topluluk içinde sesli ağlayan veya gür sesle gülen insanı neredeyse hakir görmeye başladık.

Halbuki mutluluğun bizzat kendisi kahkahalarla gülmek, hıçkıra hıçkıra ağlamak değil mi?

İnsanı bir yudum kahkahadan, iki damla gözyaşından daha fazla gevşeten ne var dünyada?

* * *

Duygular zaten iyice birbirine karıştı. Bir başkasına karşı duyulan cinsel arzuyu haykırmak adeta övünülecek bir meziyet haline gelirken, cinselliğin şahikası olan aşk kaçınılan, küçümsenen, hastalık geçirmek gibi kavranan bir zaaf olarak kabul edilmeye başlandı.

İnsanın kovalarken kaçtığı bir duygu onu mutlu eder mi?

Hayvanlardan farkı ile övünen insanoğlu, sevginin diğer canlılarla eşit yaşanan bölümünü kutsayıp, onu insan olarak farklı kılan bölümünden neden kaçar?

* * *

Bazen düşünüyorum da; insanoğlu bir yanda maddi refah peşinde koşarken, öte yanda kendisinden mi kaçıyor?

Kendisi olamayan insan ise mutlu olabilir mi?

* * *

‘‘Cüneyd nerede/Cüneyd ne oldu/sana bana olan/ona da oldu/kendi cüppesi altında/Cüneyd yok oldu.’’ Asaf Halet Çelebi.

Yazarın Tüm Yazıları