Cüneyt Ülsever: Avrupa insan hakları mahkemesi açısından Öcalan davası

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Bu makaleyi yazmadan evvel ‘‘Öcalan davası’’ ile ilgili duygu fırtınasının bir nebze durmasını bekledim. Zira biz akıldan çok bahsetmekle beraber, sadece bir kas yığını olan kalbe atfettiğimiz tepkilerin etkisinde kalmayı daha çok seviyoruz.

Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Öcalan davası ile ilgili olası tavrını dile getirmeye çalışacağım.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim elemanı Sayın Dr. Ali Ulusoy, bahsi geçen konuyu ‘‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Öcalan Davası’’ adlı makalesinde inceliyor. Kendisine ait okuduğum iki makalesinde de bilimsel soğukkanlılığına saygı duyduğum Sayın Ulusoy'un tespitleri şu şekilde:

* * *

AİHM salt bir tazminat mahkemesi değildir. Mahkeme bir devlet aleyhine açılan davada, önce mahkeme konusu olan düzenleme veya uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olup olmadığını tespit eder. Davacıyı haklı bulursa, sözleşmenin 50. maddesine göre, zarar gören tarafın sorumlu devletçe tatmin edilmesine hükmeder. Bu tatmin bir tazminat olabileceği gibi, bazen AİHM, hiçbir tazminat ödetmeden de taraf devleti sözleşmeye aykırı davrandığı için mahkûm edebilir.

Mahkûm edilen devlet, adı geçen düzenlemeyi sözleşmeye uygun hale getirmek zorundadır. Aksi halde, tıpkı tazminatta olduğu gibi, duruma el koyan Bakanlar Komitesi siyasi yaptırım uygular.

Yaygın kanaatin aksine, AİHM'nin Kürt kökenli insanların haklarının ihlalleri konularında Türkiye'ye karşı önyargılı olduğunu bilimsel olarak göstermek mümkün değildir. Mahkeme birçok kararında PKK'nın bir terör örgütü olduğunu, sistematik olarak şiddet kullandığını açıkça belirtmiştir.

Öcalan 18.2.1999 tarihinde AİHM'de ülkemiz aleyhine dava açmıştır! Dava, sözleşmenin kişi güvenliği ve serbestlik hakkının (5. madde), yaşama hakkının (2. madde), adil yargılanma hakkının (6. madde) ihlal edildiğini iddia etmektedir.

* * *

Teknik yönden bir ülkenin hukuksal yapısı idama cevaz veriyorsa, bu ülkeyi sözleşmenin 2. maddesindeki yaşama hakkına riayet etmediği gerekçesi ile mahkûm etmek mümkün değildir. Türkiye, idam cezalarını kaldıran sözleşmeye ek-6 no'lu protokolü imza etmediği için sorumlu tutulamaz. Bu protokolü ne zaman imzalayacakları da devletlerin kendi takdirlerine bırakılmıştır. Ali Ulusoy'un görüşüne göre, 1984'ten beri idam cezasının uygulanmamış olmasının ve bu konuda Batı'ya verilen teminatların(!) hiçbir anlamı yoktur.

Ancak, 6 no'lu protokolü sonsuza dek imzalamaktan kaçamayız. Ayrıca Avrupa kamuoyunun bu konudaki baskıları da reddedilemez.

Dr. Ulusoy, bu baskılar karşısında AİHM'nin bizi 2. madde değil, başka bir madde nedeni ile -örneğin adil yargılamayı tarif eden 6. madde- mahkûm edebileceğini belirtiyor. Ancak Ulusoy'un uyarısı, AİHM tüzüğünün 39. maddesi çerçevesinde mahkeme tedbir kararı alırsa, Türkiye'nin infazdan önce AİHM kararını beklemesidir.

Aksi halde Türkiye bu olayda hem hukuken, hem de siyaseten haksız duruma düşebilir ve Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden çıkarılma süreci başlayabilir.



Yazarın Tüm Yazıları