Clinton olayından ders...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Galiba Mr. Clinton'a yol göründü. Çünkü sonunu hazırlayan süreç işlemeye başladı.

Akıbeti eğer Watergate skandalı yüzünden 1974'te Başkanlık'tan istifa etmek zorunda kalan Richard Nixon'unkinden farklı olursa kendisini kutlamak gerek. Ama durum hiç de öyle görünmüyor. Hatta anlaşılan kendisinin ‘‘Özür dileme’’ turları da pek kabul görmüyor.

Clinton olayının çeşitli yönleri var:

Biri bu skandalın ardını bırakmayıp gerçeği ortaya çıkartan ve Clinton'a ‘‘evet yaptım’’ dedirten Bağımsız Savcı Kenneth Starr'la ilgili.

Starr kimine göre ‘‘kin’’ ile hareket etti. Ama kimse ‘‘Starr yanlış yaptı’’ demedi. Böylece ABD'de sistemin Başkan'dan güçlü olduğu, bir Başkanı ‘‘yiyecek’’ kadar büyük yetkiyi bir savcının üstlenebildiği ve hiç kimseden çekinmeden görevini rahatça yapabildiği dünyaya gösterilmiş oldu.

Bu sonuç sadece ABD'deki değil, tüm dünyadaki ‘‘hukuk devleti’’ savunucuları için büyük bir zaferdir. Keza tüm Amerikalılar için de büyük bir güvencedir.

İkincisi, yakında İstanbul'da toplanacak Dünya Basın Konseyleri Birliği Dünya Kongresi'nde de ele alınacak olan, ‘‘Özel yaşam ve ifade ve bilgi edinme özgürlüğü’’ konusuna bu olayın getirdiği yanıttır:

Malum, ‘‘İfade ve bilgi edinme özgürlüğüne 'evet' ama, bilgi alma adına insanların özel yaşamının gizlilikle korunması gereken alanlarına da girilebilir mi?’’ sorusu çok tartışılıyor.

Biz sokaktaki insanın özel yaşamının -kamusal bir çıkar ve/veya kendi izni olmadıkça- yayın ve teşhir konusu edilmesine karşı olanlardanız. Ama hareketleri ‘‘haber’’ değeri taşıyan (medyatik) kişilerin, kamu adına yetki kullananların bu lüksü yoktur. Yani onlar özel yaşamlarının haber konusu olmasına tahammül etmek zorundadırlar.

‘‘İyi de, bu kadar da olur mu?’’ derseniz, doğrusu Bill Clinton-Monica Lewinsky ilişkisi hakkında porno kitaplarını geride bırakacak kadar ayrıntılı bilgiler veren Rapor herkes gibi bizi de şaşırttı.

‘‘Gerçekçilik’’ ve ‘‘halkı bilgilendirme’’ bu kadar ileri gitmeli mi? Doğrusu tereddüdümüz var.

Bir başka deyişle ‘‘kimse kendisini kamuoyunun denetiminden kurtarmayı hayal etmesin’’ mesajını vermek iyi de, bu kadar ayrıntı çirkin değil mi?

Anımsarsanız böyle bir şey de Prens Charles'ın başına geldi: İlişki kurduğu bir kadına telefonda söyledikleri (terbiyesiz bir ortaokul öğrencisinin bile ağzından çıkmayacak bayağılıktaki sözler) dünyaya duyuruldu. Ama onun olayında kamuoyuna yalan söylemek gibi bir boyut yoktu. Zaten Clinton'ın başını da Monica değil, yerse halkına yalan söylemiş olması yiyecek.













Yazarın Tüm Yazıları