Cinsiyetler arası diplomasi

“Kadınlar ve erkekler iki ayrı millettir” der şair Seyhan Erözçelik: “Haliyle, ilişkilerde diplomasi şarttır.”

Diplomasinin Vikipedi’deki tanımıysa şöyle bitiyor: “Mecazi olarak, güç bir görüşmede gösterilen ustalık.”
Okuyunca Seyhan’ı daha iyi anladım: Şu dünyada cinsiyetler arası görüşmeler çetin, gösterilmesi gereken ustalıksa yamandı.
Kadınlar ve erkekler diplomasi eksikliği yüzünden acı çekiyor, taraflar birbirlerinin dış politikalarını çözemedikleri için nice ilişki mundar oluyordu.
Yazarınız o zaman anladı ki, bu konuda bir şeyler yapmak şart.
Aklıma yıllar önce, zamanın dışişleri bakanları İsmail Cem ve Yorgo Papendreu’nun uyguladığı taktik geldi.

***

Memleketleri arasındaki bazı çelişkileri asla aşamayacaklarını anlamış, onlara bulaşıp zaman ve enerji israf etmektense çözebilecekleri konulara yoğunlaşmayı seçmişlerdi.
Sonuçta Kıbrıs ya da kıta sahanlığı gibi, çözümü imkânsız konuların etrafından dolaşıp karşılıklı ticareti ve kültürel ilişkileri güçlendirmeyi denediler.
“Denediler de ne oldu?” derseniz bilmem: Ama aynı taktik pekâlâ kadın-erkek ilişkilerine uyarlanabilir.
Her ilişkinin ömrünü törpüleyen çelişkiler var. Bazen tarafların kişiliğinden, bazen de ilişkinin doğasından.
Birbirimizin çocukluk travmaları ya da karakter sorunlarıyla uğraşarak zaman kaybediyoruz, Türkiye ve Yunanistan gibi.
Oysa bunlara gömülmek yerine beraber yapabileceğimiz şeylere yoğunlaşsak belki her şey farklı olacak.
Bu arada, “diplomasi” sözcüğünün eski Yunanca’daki “diplomata” kavramından geldiğini de size satmak isterim. Anlamı: Kapanmış dosyalar.
Tatsız dosyaları ilelebet kapatmanın yolu da galiba Seyhan’a hak vermekten geçiyor: Yani kadınlarla erkeklerin “iki ayrı millet” olduğunu baştan kabullenmekten.

Vampir olmak ne güzel

“Bütün gün uyu. Bütün gece parti yap. Hiç yaşlanma. Asla ölme. Vampir olmak şahane.”
Bu sözler, gençliğimizin en “cool” vampir filmi “The Lost Boys”un afişinde yazıyordu. Yıllar sonra “Twilight”ı seyrederken anladım ki aslında değişen bir şey yok: Gençlerin hayalindeki hayat yine vampir arkadaşlara nasip olmuş.
Tek fark, “seksi vampir” denince bizim aklımıza Keifer Sutherland geliyordu, şimdikiler Robert Pattinson diyor. Ne yapalım, artık olacak o kadar.

Yar bana bir resepsiyon

Cumartesi Çırağan’da “İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali”nin açılış resepsiyonu: Yedi düvelden gelmiş edebiyatçılar hiçbir kriz yaşamadan birbirlerinin elini sıktılar, hoşbeş ettiler.
Girer girmez liseden arkadaşım Hande Altaylı’yı gördüm. Ona değerli eşi Fatih Altaylı bir daha kendisinden bahsederse canlı yayına telefonla bağlanmasını tavsiye ettim.
Sonra da Murat Menteş’in yeni roman yazdığını, Ayfer Tunç’un bir yıllığına Londra’ya gittiğini (Elif Şafak da gitmişti, bu ara böyle bir rüzgâr mı var?), Ömer Özgüner, Raşit Çavaş ve Neslihan Acu’nun yazılarımı okuduğunu, Cem Selcen’in Roxy’yi yeniden açtığını ve geçen kış Sofya’da tanıştığım Georgi Gospodinov’un beni kesinlikle hatırlamadığını fark ettim.
Caterina Bonvicini ise romanının kapağındaki kızın Türk oyuncu Ece Çeşmioğlu olduğunu söylediğimde çok şaşırdı.
Edebiyatçılar İstanbul’un gece hayatını teftiş etmek üzere şehre dağılırken ben de bir Ahmet Rasim edasıyla evin yolunu tuttum. Bembeyaz sayfalar yolumu gözlüyordu.

İncir çekirdeği

Duygusallığımızla dalga geçenlerden daha iyi mizah duygusuna sahip olalım.
Yazarın Tüm Yazıları