Bulantı

Mide bulantım geçsin diye konuyu değiştiriyorum bir an...

Haberin Devamı

-Zor olmuyor mu sabahtan akşama kadar dağda kenger toplamak ?
-Zor ama başka çare mi var abla ... Katırların sırtına vuruyoruz malı, doğru sınıra. Köylere... Ne yapalım ? Bir tarafta barikat diğer tarafta tarikat... bizim derdimiz karnımızı doyurmak... Bunun yağı da iyi kazandırıyor ama her zaman toplanmıyor. Ne varsa mevsimine göre kısmet işte...
Aynı konuya getiriyor lafı sıkıntıyla.
-Neyse alacak mısınız, kararınızı verdiniz mi ?
-Alacağız ama...
-Ama ne ? Neden düşünüyorsun ? Daha iyisini bulamazsın bu fiyata bu civarda...
- Götüreceğimiz kişi biraz huysuz ... Memnun kalmazsak ?
-Memnun kalırsın kardeşim. Sen de, evde kim varsa hepsi de memnun kalır.
Diretiyorum. Cevabı duymam lazım.
-Pişman olduk diyelim. İade edip, paramızı geri alabilir miyiz ?
Kaşlarını çatıyor. Alnındaki derin çizgiler daha da belirginleşiyor. Sesinde tehditkar bir uyarı. Başını öne eğiyor kendi kendine konuşuyor gibi;
-Sen bu işleri çocuk oyuncağı sandın herhalde kardeş. Bizde satılan mal geri alınmaz. “Param sizde kalsın “ desen bile alınmaz. Ha diyelim aldık. Defolu malı biz ne yapalım bu saatten sonra. Kime satacağız. Adımız neye çıkar ? Biz bunu nasıl temizleriz düşündün mü ? Tek çaresi ne biliyor musun ?
İçimdeki ürpertiyi sesime yansıtmamaya çalışıyorum.
-Görelim o zaman...
Başını kaldırmadan içeri sesleniyor. Telaşla getiriyorlar malı, arenada aslanların önüne atılan bir küçük ceylan. Simsiyah gözlerini üstüme dikiyor. Karanlık bir kuyudan tepetakla boşluğa yuvarlanıyorum, o siyahlığın içinde kayboluyorum. Düşüyorum olduğum yerden.
-Sultaaaan !
13 yaşındaki kız bakışlarını korkuyla yere çeviriyor.
-Fiyatı inmez misiniz biraz daha ?
-hem babana bakacak, hem karılık yapacak,hem bağ-bahçe dedin ... Sultan’dan başkası kalkamaz altından... Otuzaltıbin liradan kuruş inmem.
Kıza bakıyorum ...
-Bir şey soracağım, ama çocuk olmasın...
Yerde dizlerinin üstüne çökmüş oturan, kederle boşluğa bakan Sultan’ı bir işaretiyle getirdikleri gibi götürüyorlar evin gelinleri.
Sorunun cevabını biliyor gibi kendinden emin, ben sormadan kendi kendine konuşuyor babası
-Nüfusunu büyüttük biz bunun. Kağıtta 18 görünüyor. Korkmayın bir şey olmaz
-Yok o değil... Hani dediniz ya, tek çaresi vardır diye. Geri getirirsek yani... Ne yap..?
Sözümü kesiyor..
-Bunun 14 yaşında bir de ağası var Allaha şükür. Eli keleşi bile tutar. Kimse bilmez Sultan hangi ağacın altında yatıyor.
Bulantım şiddetleniyor. Kusacağım. “Peki “ diyorum... hızla kalkıyorum oturduğum yerden.
Aracılık eden yanımdakiler de benimle. Gerçek olup olmadığı merakıyla başlatılan bu sahtekar oyunu kaldıramıyor içim.
-Tamam biz düşünelim, size haber veririz artık.
Kapıdan çıkarken sesleniyor arkamızdan oturduğu yerden...
-Daha aramayın başka yerde. Bundan iyisini zor bulursunuz...
Toprak evden çıkıyoruz. Kapıdan adımımı atar atmaz duvara istiflenmiş kenger çuvallarının yanına kusuyorum ....
Hakkari’de gökyüzü, geldiğimde nasılsa, giderken de yine öyle.

Yazarın Tüm Yazıları